Avrupa şampiyonalarında mucize maçlar - EURO2016

Avrupa şampiyonalarında mucize maçlar

EURO 2016 öncesinde yapılan dört turnuvayı gerçekleşen mucizeleri ile birlikte okuyacaksınız. Belki de bu gelecek ay yapılacak turnuva öncesi bir mesaj olacak, kim bilir…

calendar 07 Mayıs 2016 22:28 | Son Güncelleme Tarihi: 09 Mayıs 2016 14:28
Haber: Sporx.com
Avrupa şampiyonalarında mucize maçlar
Klavye okları ile sonraki ya da önceki habere geçebilirsiniz.

Paylaş:



Başlıyoruz. Evet, EURO 2016 geldi çattı! Mucizeleri hep gitmeye son anlarda hak kazandığımız turnuvalarda gerçekleştirdik. 2002 Dünya Kupası, Euro 2008. Hala hatırda. Bu sefer işin ilginç bir tarafı var. Ünlü bir karikatürde olduğu gibi bir sürü ihtimal gerçekleşti ve biz bu ihtimaller arasında 89. dakikada gelen serbest vuruş golü ile EURO 2016’ya direkt katılım hakkı kazandık. Hikâye yazmaya erken başladık. 

Destanlaştırma zamanı! 2000 senesinden bu güne kadar gerçekleştirilen dört Avrupa Şampiyonasını eğlenceli bir şekilde derlemeye çalıştık. EURO 2016’ya ısınalım!

EURO2000

10 Haziran 2000-2 Temmuz 2000 tarihleri arasında Hollanda-Belçika ortaklığında gerçekleştirilen Avrupa Şampiyonası ilk kez iki ülkenin beraber gerçekleştirdiği Avrupa Şampiyonası olarak daha başlamadan tarihe geçmişti. Türkiye olarak ikinci kez katılıyorduk şampiyonaya. Özellikle 2000 senesinde Galatasaray tarafından getirilen UEFA şampiyonluğunun ardından Avrupa’da ses getirmiştik ve şampiyonaya da derece elde edebiliriz umuduyla başlamıştık. İtalya-İsveç-Belçika takımlarının olduğu zorlu bir gruba düşmemize rağmen 2. sırada kendimize yer bulup grup aşamasını geçmeyi başarmıştık. Beklentiler bir seviye daha artmıştı böylelikle. Çeyrek finalde rakip güçlü Portekiz olmuştu. Nuno Gomes 44. ve 56. dakikalarda attığı gollerle bizi turnuva dışında bırakmıştı.

Milli Takımımız için çeyrek final aşamasında biten bu turnuva ilk maçından itibaren aslında efsaneleşeceğini gösteriyordu. Portekiz-İngiltere maçıyla başlayan EURO 2000 bir geri dönüş maçıyla start aldı. İngiltere, 2-0 önde götürdüğü maçta Luis Figo’nun enfes golüyle başlayan geri dönüşte daha sonra bizi çeyrek finalde eleyen Portekiz’e 3-2 kaybetmişti.



Grup aşamaları adeta futbolun 90 dakika bir oyun olduğunu bize göstermek adına özel ayarlanmış gibiydi. Slovenya-Yugoslavya maçında ev sahibi pozisyonunda gözüken Slovenya dakika 65’e 3-0 önde giriyor. Yugoslavya 10 kişi. Son 25 dakikada futbol mucizesi gerçekleşiyor ve Yugoslavya unutulmayacak bir geri dönüşe imza atıp 3-3’e getiriyor skoru. Slovenya daha grup aşamasında travma etkisini yaşarken Yugoslavlar turnuvada tarih yazacağız mesajını veriyordu.

Turnuvanın ilginç sonuçla biten maçlarından birinde yine Yugoslavya imzası var. Grup maçında rakip İspanya! Yugoslavlar 3-2 önde giriyor 90. dakikaya. Maç 3-3 dahi bitse Norveç gruptan çıkacak, İspanya ise evine dönecek. Fakat böyle bir turnuvada bir maç en zor ihtimali gerçekleştirmeden bitebilir miydi? 90+1 ve 90+4 İspanya iki gol birden bulup maçı 4-3 kazanıyor. Norveç yaktığı sevinç meşalelerini söndürmeye çalışırken İspanya 2000 ve sonrasına damga vuracağım bekleyin diyor.

Gruplar bu maçlarla tarihe geçmişken turnuva ‘ben daha bitmedim’ diyor ve yarı finallerde yine efsane olan bir maç izletiyordu bize. İtalya-Hollanda. Ev sahibi Hollanda olağan şekilde maça favori çıkıyor ve futbol olarak bunun hakkını veriyor. Portakallar maç içinde iki penaltı kaçırıyor, üç topu direğe vuruyor ve maç penaltılara gidiyor! Sanırım sonucu artık hepimiz biliyoruz. İtalya kalecisi Toldo’nun adeta kariyer maçı oynadığı gecede İtalya ev sahibi Portakalları penaltılar sonucunda eleyip finale çıkıyor!

Ve final… Futbolun cilvesinin finale getirdiği İtalya finalde Fransa karşısında ilk yarısında gol çıkmayan maçın ikinci yarısında 1-0 öne geçiyor. Bu kadar hikâye barındıran turnuva biter mi peki böyle? Bitmiyor. 90. dakika Wiltord 1-1 yapıyor skoru. Uzatmalarda 1998 Dünya Kupası şampiyonu Fransa, David Trezeguet’nin attığı uzatma golü ile şampiyon oluyor.



Şimdi ne haldeler?

Turnuvanın en değerli oyuncu ödülünü kazanan Zinedine Zidane şimdilerde Real Madrid teknik direktörü. Yeni hikâyeleri sahanın içinde değil kenarında yazmak için.

Beş golle turnuvada gol kralı olmuş iki isim Patrick Kluviert ve Savo Milosevic ise kariyerlerine antrenörlük yaparak devam ediyor.

EURO2004


12 Haziran 2004-4 Temmuz 2004 tarihleri arasında Portekiz’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası. Biz maalesef ki bu turnuvaya şu meşhur Letonya ön eleme turundaki mağlubiyet sebebiyle gidemedik. EURO 2000’e nazaran çok daha sıkıcı ve monoton bir turnuvaydı. Bu turnuvanın bize getirdiği iki şey “kale önüne otobüs çekmek” kalıbının hayatımıza yerleşmesi ki bunu daha sonra Jose Mourinho bize ezberletecekti ve “atamayana atarlar” efsanesinin gerçekleşmesiydi.

Avrupa Şampiyonası tarihinde ilk kez başlangıç maçı ile final maçını oynayan takımlar aynıydı: Portekiz-Yunanistan! Portekiz çoğunun tahmin ettiği gibi oraya Cristiano Ronaldo’nun gençlik yıllarındaki ateşi ve Luis Figo’nun tablo çizer gibi oynadığı futbol ile ev sahibi avantajını kullanarak yükseldi. Peki ya Yunanistan? İşte az önce bahsettiğimiz turnuvanın iki getirisinin sahibi. Yunanistan! Öyle bir futbol oynuyordu ki hem izleyicileri hem rakibini adeta uyutuyor ve sinirlendiriyordu. Yunanlar finale çıkana kadar hiçbir maçı iki farklı kazanamadı. Çeyrek final, yarı final ve final maçlarının hepsini 1-0 kazanıp şampiyon oldular. Bu biraz “atan kazanır” turnuvasına çevirdi tabi işi.

Finalde ev sahibi Portekiz ile karşılaşan Yunanistan maçı Angelos Charisteas’ın 57. dakikada attığı gol ile geçti ve kupayı kazandı.



Şimdi ne haldeler?

Gol kralı, beş gol ile Çek forvet Milan Baros olurken kendisini daha sonraki senelerde Türkiye’de Galatasaray forması altında da izleyecektik. Şimdi futbol hayatına ülkesinde, Mlada Boleslav takımında devam ediyor.

Turnuvanın en iyi oyuncusu Şampiyon Yunanistan kadrosundan Theodoros Zagorakis olmuştu. Zagorakis şimdilerde PAOK kulübünün başkanlığını yapıyor. Futbolu oynamayı bıraktım yöneteyim diyenlerden.

EURO2008

2008 Avrupa Futbol Şampiyonası veya diğer kullanımıyla UEFA EURO 2008! Evet evet. Hani şu hepimizi kalp krizi eşiğine getiren turnuva! Yakın tarihimizin futbol adına en heyecanlı yazıydı. Bu turnuvayı size tekrar hatırlatırken açıkçası sadece bizden bahsetmek geliyor içimden. Hem katıldığımız son turnuva olması hem de muhtemelen bir daha böylesinin gelmeyecek olmasından dolayı. Türkiye EURO 2000’den sonra üçüncü kez bir Avrupa Şampiyonasına katılmaya hak kazanmıştı. Bütün ülke Nisan aylarından itibaren heyecan ile beklemeye başlamış, futbolcu aileleri ile reklamlar çekilmiş, futbolcular ile tanıtımlar yapılmış ve tüm ülke bu turnuvaya yoğunlaşmıştı. Beklenti büyüktü tabi. Avusturya ve İsviçre’nin ortaklaşa düzenlediği bu turnuva  7-29 Haziran 2008 tarihleri arasında gerçekleşmişti. Türkiye, Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre ile aynı grupta yer alıp “Türkler bitti demeden bitmez” başlıklarını yazdırmaya daha grup aşamasından başlamıştı. İlk maç güçlü Portekizliler karşısında bir varlık gösterememiş ve 2-0 mağlup olmuştuk. Her şey buradan sonra başladı aslında. Klasik Türk bakış açısıdır “yumurta kapıya dayanınca” bir şeyleri başarmak.

Grupta geri kalan iki maçta kayıp verme şansımız yoktu. İkinci maçımız ev sahibi İsviçre ile oynanacaktı. Ev sahibi olmanın motivasyonu ve taraftar desteği ile İsviçre bir adım daha önde gözüküyordu maça başlarken. Fakat futbolun tanrıları mucizeyi Türkiye yazacak diye karar vermişlerdi bir kere. 1-0 geriye düşmemize rağmen önce “Genç” Semih ardından da 90. dakika da şimdilerde Barcelona forması ile izlediğimiz Arda Turan maçı 2-1 kazanmamızı sağlayacak golleri atacaklardı. Bir kere başlamıştık inanmaya, gelecekti gerisi. Grubun son maçı, Çek Cumhuriyeti ile adeta ölüm kalım maçına çıkıyorduk. Tabi ki önce geri düştük. Fakat işte ne demiştik; Türkler bitti demeden bitmez. Bitmiyordu da. 2-0 gerideyiz dakikalar 74. Çek Cumhuriyeti artık gruptan çıktı gözüyle bakılıyor. Perdeyi Arda Turan açıyordu bol yağış altında oynanan maçta ve fark bire iniyordu. Son 15 dakika ve bize gereken iki gol. Dakikalar 87’yi gösterdiğinde Hamit Altıntop sağ kanattan ortayı açtığında herkes dünyaca ünlü kaleci Petr Cech’in topu rahatlıkla alacağını beklerken top iki elinin arasından kayıp Nihat Kahveci’nin önüne düşüyordu. Skor 2-2! Türkler yine geri dönüyordu. Maç tabii ki hepimizin bildiği üzere bitmedi böyle. Dakika 89. Çek savunması topu istediği gibi uzaklaştıramıyor. Top yine Hamit Altıntop’ta. Nihat’a verdiği ara pas sonucu iki ülke için zaman duruyor. Nihat’ın şutunda top ağlarla buluşuyor ve Türkler bitti demeden maç bitmiyordu! 3-2!



Çek Cumhuriyeti turnuvaya travma ile veda ederken Türkiye mucize ile devam ediyordu. Çeyrek finalde de bitmedi bu mucizeler. Rakip bu kez Hırvatistan. İki takımda maç boyu birçok pozisyon yakalıyor fakat gol sesi çıkmıyordu. Uzatmalara giden müsabakada dakikalar 119’u gösterirken Hırvatistan, Klasnic’in attığı gol ile 1-0 öne geçiyordu. Artık herkes mucize buraya kadarmış diye düşünürken son düdük daha gelmemişti. Rüştü’nün 120+1. dakikada kendi yarı sahasından kullandığı serbest vuruşta top Hırvat ceza sahasında Semih’in önüne düşüyor ve tek vuruşla Semih’in golü geliyordu. Maç yine Türkler son sözü söylemeden bitmemişti. Penaltılara kalan maçta artık demoralize olmuş bir rakip karşısında Türkiye’nin işi mucizelere kalmayacak ve yarı finale çıkacaklardı.





Yarı finale çıkarken son dakikalarda bir sürü maç çeviren Türkler aynı zamanda birçok sakatlık da vermişti. Fatih Terim maçtan önce kadro konusunda yaşanan sıkıntı ile alakalı “Gerekirse Tolga Zengin’i orta sahaya alacağız artık” diye esprili bir yorum yapmıştı. Yarı finalde rakip Almanya idi. Bütün turnuva boyunca Türkiye hep geri düşüp o şekilde kazanmıştı maçlarını. Bu kez işler değişti ve 22. dakikada Uğur Boral’ın attığı gol ile 1-0 öne geçtik. Almanlar hızlı cevap verdi ve ilk yarı 1-1 sona erdi. Bu kadar eksiğe rağmen Türkiye turnuva boyunca getirmiş olduğu kazanma psikolojisini sürdürüyordu ve bu rakip Almanya üzerinde de belliydi. 79. dakikada Almanların tecrübeli golcüsü Klose takımını 2-1 öne geçiriyor ve finale çok yaklaşıyorlardı. Unutulmaması gereken şey, rakip Türkiye idi. 86. dakikada Semih bir kez daha sahneye çıkıyor ve durumu 2-2’ye getiriyordu. Herkes ‘yoksa yine mi geri dönüyorlar’ derken bu sefer geri dönen Almanya oldu ve 90. dakika da Lahm’ın atmış olduğu gol ile maçı 3-2 kazanıp finale yükseldi.
Finalde İspanya-Almanya mücadelesinde daha Euro 2000’den ben geliyorum sinyallerini veren İspanya 1-0 kazanıp kupayı müzesine götürüyordu.



Şimdi ne haldeler?

Turnuvanın en değerli oyuncusu Xavi seçilirken gol kralı yine İspanya’dan David Villa oluyordu. Xavi şimdi futbol hayatını Katar’da Al-Sadd’da sürdürüyor ve Barcelona’ya teknik direktör olacağı günü bekliyor. David Villa ise MLS takımlarından New York City’de gollerine devam ediyor.

EURO 2012

2012 Avrupa Futbol Şampiyonası veya daha çok bilinen adıyla EURO 2012! Ukrayna ve Polonya’nın ortaklaşa düzenlediği 8 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşen turnuva. EURO 2008’in de verdiği etkiyle bu turnuva 1996’dan beri düzenlenen on altı takım formatlı şampiyonalar arasında maç başına (46.481) ve toplamda (1.440.896) en fazla biletli seyircinin izlediği şampiyona olmuştur. Bu turnuva aynı zamanda son kez 16 takımın katıldığı Avrupa Şampiyonası olmuştur. (EUR0 2016, 24 ülkenin katılımı ile gerçekleşecek)

Renkli bir turnuva denebilir EURO 2012 için. Futbol adına güzel tesadüfler yaşandı. Turnuvanın daha ilk maçından Polonya kalecisi Wojciech Szczęsny kırmızı kart görüyor ve kaleye turnuvaya 3. kaleci olarak çağırılan Przemyslaw Tyton geçip, geçtiği gibi de bir penaltı kurtarıyordu.

Maçlar başlamadan önce tüm tribünler ondan geriye doğru sayıyor ve maç öyle başlıyordu. Değişik ve renkli bir organizasyondu. Ukrayna-Fransa maçı aşırı yağış yüzünden ertelenmiş ve Avrupa Futbol Şampiyonası tarihinde bir ilk olarak tarihe geçmişti.

Finalde İtalya-İspanya müsabakasını izlemiştik. İtalya’nın buralara gelmesinde büyük rol oynayan iki oyuncusu vardı. Andrea Pirlo ve Gianluigi Buffon. İkisi de tecrübeleri ve müthiş futbol zekâlarıyla adeta ders niteliğinde maçlar çıkarıp İtalya’yı finale taşımışlar fakat EURO 2008 ve 2010 Dünya Kupası şampiyonu İspanya karşısında direnemeyip sahadan 4-0 mağlup ayrılmışlardı. Bu kazandığı şampiyonluk ile İspanya üst üste üç büyük turnuva kazanan tek takım olarak tarihe geçiyordu.



Şimdi ne haldeler?

Turnuvanın en iyi oyuncusu Şampiyon takımdan Andres Iniesta seçilmişti. Iniesta halen Barcelona’nın kaptanı ve orta sahadaki en önemli ismi.

Turnuvanın resmi gol kralı ise Fernando Torres seçilmişti fakat onunla aynı sayıda gol atan altı oyuncu ile beraber zirvedeydi aslına bakarsanız. Torres’in seçilmesinin sebebi İspanya’nın şampiyon olmasıydı. Torres gollerine (az sayıda da olsa) Atletico Madrid forması ile devam ediyor.

Şimdi sıra bizde…

EURO 2016’ya sayılı günler kala sizin için bundan önceki dört turnuvayı gerçekleşen mucizeler ile hatırlatmak istedim. Bakarsınız birkaç ay sonra burada sizlere Hakan Çalhanoğlu’nun frikiklerini, Arda’nın asistlerini, EURO 2008’de olduğu gibi geri dönüşlerimizi ve bu sefer kazandığımız kupayı anlatırız.



YORUM YAZ
Yorum yazabilmek ve okuyabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.
Tümü
 Reklam 
  • PUAN DURUMU
  • FİKSTÜR
  • STSL
  • 1.Lig
  • İng
  • Alm
  • İsp
  • İta
  • ŞL
  • AL
  • KL
TakımlarOGBMAYP
1 Konyaspor 2 2 0 0 7 1 6
2 Galatasaray 2 2 0 0 6 0 6
3 Antalyaspor 2 2 0 0 3 1 6
4 Samsunspor 2 2 0 0 3 1 6
5 Trabzonspor 2 2 0 0 2 0 6
6 Göztepe 2 1 1 0 3 0 4
7 Beşiktaş 1 1 0 0 2 1 3
8 Başakşehir 1 0 1 0 1 1 1
9 Kayserispor 1 0 1 0 1 1 1
10 Alanyaspor 1 0 1 0 0 0 1
11 Fenerbahçe 1 0 1 0 0 0 1
12 Rizespor 2 0 1 1 0 3 1
13 Gençlerbirliği 2 0 0 2 1 3 0
14 Kasımpaşa 2 0 0 2 1 3 0
15 Kocaelispor 2 0 0 2 0 2 0
16 Karagümrük 1 0 0 1 0 3 0
17 Eyüpspor 2 0 0 2 2 6 0
18 Gaziantep FK 2 0 0 2 0 6 0