Her erkek çocuğu gibi mahallede top oynayan Emre, aynı zamanda maç anlatmayı da severmiş. Mahallede ?topu olan? çocukken, çabuk yorulduğu için mahalle maçlarının bir anda 'anlatanı' olmuş...
Bugün 4 yaşındaki oğlunun da aynı yolda oluşundan bahsederken benzer ışıltı var gözlerinde. 1979'dan 1986 yılına kadar atletizm yaparken, Türkiye Minikler ve Yıldızlar Şampiyonluklarının da sahibi olmuş aynı zamanda...
Geleceğin atleti olarak basında çıkan röportajlarını annesinin hâlâ sakladığını anlatan Emre?nin tüm hayalleri, bir polis aracının kendisine çarpması sonucu rafa kalkar.
İki bacağının birden kırıldığını anlatıyor Emre Tilev, diz kapaklarından boynuna kadar uzanan alçıyla 6 ay yatağa bağlı bir zaman dilimi geçirdiğini.
Bu olaydan sonra tekrar ayağa kalkan Emre, 4 yıl daha spor yapar.
1991 yılında ciddi bir beyin tümörü vakası yaşayacağından habersiz olarak.
Adenom denilen pinpon topundan biraz büyük, portakaldan biraz daha küçük bir kitle alınır beyninden. Tehlikeli olan ise bunun göz sinirlerinin üzerinde bulunmasıdır.
Görme alanındaki yüzde 20'lik kayıp ki bu geri dönüşü olmayan bir kayıptır.
Ameliyat sonrasındaki sürecin ilk günlerinde 7 gün bitkisel hayattadır Emre...
Bundan sonra hayata farklı gözle baktığını anlatıyor Tilev ve şunları söylüyor:
"Ölümle hayat arasındaki o incecik çizgi üzerinde, takla atan, oturan, bir o tarafa bir bu tarafa bakan insanlarda önemli değişiklikler olduğuna inanıyorum. Benliğinizden çıkıp kendinize tepeden bir yerden bakabiliyor musunuz?.. Onu başarabiliyorsanız, doğruyu buldunuz demektir"
Yaşam önceliklerinde birincil derecedeki önemli olanları 'ailem' diyerek tanımlıyor genç adam. Oğlu, eşi, anne ve babası... ?Diğerleri boş ve gereksiz? teferruat Emre'ye göre...Postaneden emekli bir anne ve opera sanatçısı bir babadan oluşan ailenin tek çocuğu Emre...
Babasının 1984 yılında Napoli Daimi Görevi ile NATO Bandosu'na gitme hakkını elde etmesine rağmen gönderilmeyince, emekliliğini istediğini ve yeniden sınava girdiği dile getirirken.
Savaşçı bir ailenin içinden gelen ve hayata bakışına yansıyan Emre Tilev, "Elinden geleni yaparım. Ama bütün sınırları zorlarım" diyerek savaşçı ruhunu anlatıyor.
Babası ise 1986 yılında bu yana İzmir Opera ve Balesi'nde opera sanatçısı olarak görevini sürdürüyor. Genellikle askerlerle çerçevelenmiş aile ortamı içinde annesinin 'asker olmasına' yönelik baskısına, 'asker olmama' karşıt görüşüyle usuldan usuldan bir savaş sürermiş ana-oğul arasında.
Annesinin fen bölümünü tercih etmesi yönündeki baskısına rağmen hep edebiyat okumak istermiş Emre. Lise yıllarında İzmir'de küçük yayın gruplarına da yazılar yazmış. 'Ortaokulda İntibah'ı okumuştum' diyecek kadar edebiyat sevdalısı bir çocuk olduğunu dile getiriyor.
Askeri okulu kazanmasına rağmen bırakır ve 1989 yılında da Gıda Mühendisliği'nden mezun olur. Sadece okul için şart olan 3 aylık staj döneminde mesleğinin içinde olmuş.
"OKULUN AVANTAJI EŞİMLE TANIŞMAM OLDU!.."
"Bugün dahi konular aklımdadır. Benim için Gıda Mühendisliği okumam gereken bir okuldu. Ama en büyük avantajı eşimle tanışmam oldu!.."
Doktor olan dayısının yanında Samsun'da okurken beyin tümörü ameliyatının ardından 1 yıl okulunu dondurmuştur Emre. 2. sınıf öğrencisiyken Bafra FM?de klasik müzik programı yapmaya başlar. İlk etapta, ?Kim dinler, klasik müziği? derken, yayın saati süresi uzatılır. Bu arada 2. Lig'de mücadele eden Bafraspor?un maçlarını anlatmaya başlar.
Samsun-Bafra arasında radyo-TV derken, İstanbul hayalleri kurmaya başlar Emre Tilev... Cine 5?in kurulacağını duyar, sokaktaki Emre Tilev olarak İlker Yasin'den randevu alır. "Ben spiker olmak istiyorum" ifadelerine karşılık, "Seni arayacağım" sözleriyle yeniden Samsun?a döner. Görüşmeden 5 ay sonra ortak bir dostlarının tavsiyesiyle yeniden İlker Yasin ile görüştüğünde, ilk duyduğu söz, "Yine mi sen?" olur.
Ama Cine-5 günleri başlamıştır...
'Sen fena değilsin, yetiştir bakalım kendini' sözleriyle hevesle çalışmaktadır.
İstanbul'da kalacak bir yeri olmadığı için Cine 5'in koltukları üzerinde çok geceler geçirir Emre Tilev. Murat Murathanoğlu'nun çekmecelerinde bir iki parça kıyafeti vardır, oradan giyinmektedir. Hürriyet'in altındaki spor salonunun duşlarından yararlanır. Babasının Orduevi'nde yer ayarlamasıyla, gece yarılarına kadar televizyonculuğunu geliştirmenin yollarını aramaya başlar.
Montajı öğrenir. Bir gün bir haberleri montajlayıp getirdiğinde en çok şaşıran ise müdürü İlker Yasin olur. İşe girdikten 5 ay sonra Hakan Tümer'in 'Bir spiker arıyorum. Spordan biri yok mu' diye bağırdığını duyar.
'Gir şu Formula 1'i anlat', sözleri arasında İlker Yasin'in yurtdışında otel odasındaki tele sekreterine not bırakmaya çalışır. Ancak "Yapmayın İlker Ağabey beni kovar" şeklindeki sözleri kaydolmuştur bile. Telefonla konuşurken bir anda kendini yarışları ekran başında anlatırken bulur.
O sırada yurt dışında olan İlker Yasin'in ülkeye dönüşü ve 'Seni kovuyorum' sözüyle dünyası yıkılır Emre Tilev'in.
Bu kadar zorluklarla geldiği, gece gündüz uğraştığı İstanbul'da tam da 'Bir şeyler yoluna giriyor' zannetiği anda hiç beklemediği bir gelişmeyle karşı karşıya kalmıştır.
Artık işsizdir.
Masasını, çekmecelerini toplarken, İlker Yasin'i bir anda karşısında bulur Emre...
'Senin pasaportun var mı' diye sorar Yasin... Emre, 'Yok' deyince de, 'O zaman hazırlan, haftaya Fransa'ya gidiyorsun, yarışı sen anlatacaksın' der. O günleri anlatırken dâhi hâlâ heyecanlandığı gözlerinden okunan Emre?de söz? "Bu olaylardan birkaç hafta önce İlker Ağabey, Ercan Taner'e, ?Emre'yi Formula 1'e yönlendirmek istiyorum. Futbolun çarkında kaybolmasını istemiyorum? demiş. Ben bunları sonradan öğreniyorum. Bu yolculukla başlayan Formula 1 maratonunda Aytaç Kot ile tanıştım. Yaklaşık 3 yıl süren yolculuğumuz başladı. Avrupa'nın her noktasından Brezilya'dan Japonya'ya kadar Formula 1 anlattık"
Bir yurt dışı seyahati sırasında servisinde görev değişikliği yaşanmıştır. Bu kez Emre Tilev'in yolu Şansal Büyüka ile kesişir. Geçen yıllarla birlikte Cine 5'te kalışı nedeniyle Büyüka'nın kendisine hala kırgın olduğunu düşünüyor. Barbaros Talı ile tanışmasını anlatırken Emre Tilev, 'Spikerliğin niteliklerini, doğru konuşmanın güzelliğini ve insanlığımı geliştirmeyi öğrendim" diye anlatıyor bugün.
İbrahim Altınsay ve Barbaros Talı ile Supersport'u kurduklarını anlatırken bugün 7 büyük kanalın altyapısını domine eden Avrupa liglerinin orada yayınlandığını vurgulayıp, "Günde 5 maç anlattığımı biliyorum" diyor. Tüm branşları anlatarak, kendisini geliştirdiğini anlatıyor sohbetimizde.
Cine-5'te ayrılan yollar ve hayal kırıklıkları, bu kez MTV'nin kuruluş aşamasında yepyeni heyecanlara dönüşür. Bugün Kanal 1 adını alan kanal, Dünya Kupası maçlarını verecektir.Tek kişilik bir kadroyla Almanya'da 1 ay kalır Emre.
NTV'nin yayın aracını kullanarak...
Bu konuda içi çok yanmış Emre Tilev'in.
"TÜRK TELEVİZYONCULUĞUNUN KARA LEKESİ İÇİNDE BEN DE YER ALDIM"
Bülent Tuncay ile hazırladıkları 50 sayfalık Dünya Kupası Raporu'nun göz ardı edildiğini anlatırken, hislerini bakın nasıl dile getiriyor.
"Bu Türkiye'de Kanal 1'in yaptığı en önemli hatalardan biriydi. 10.5 milyon dolar verilerek alınmış bir Dünya Kupası, sadece 300 bin dolar harcamayla mükemmel yayın yapılacak hale gelecekken, paradan kısılmak, 'Aaa şunu da yapmayalım' zihniyetiyle tırnak içinde söylüyorum, 'piç edildi'. Organizasyon mahvedildi, yok edildi. Türk televizyonculuğunun kara lekesidir, bu kara lekenin içinde ben de varım. Kendimi de dahil ediyorum. Düşünebiliyor musunuz, Dünya Kupası yayınlıyorsunuz ve öncesinde 3 dakikalık bağlantı yapıyorsunuz. Beni neden gönderdiniz Almanya'ya?.. Bunda tepe adamların suçu var. Dünya Kupası'ndan önce magazin programı yayınlıyorsunuz. Şaka mı yapıyorsunuz?.. Bana şunu söylüyorlar, 'Bol bol kadın poposu ve göğüsleri çek'... 'Ben sporcuyum, bunları yapamam' dedim ve bitti..."
Her şey bir yana Dünya Kupası sırasında NTV ekibiyle dostlukları (ki, burada her birine yeniden yeniden teşekkür ediyor Emre Tilev), Dünya Kupası'nı anlatmış olmanın keyfini yaşadığını dile getirmeden edemiyor?
- Bugüne kadar Türkiye liginden, dünyadaki çok sayıdaki ülke maçını anlattınız. Dünya Kupası ve Şampiyonlar Ligi'nde de maç anlattınız. 'En etkilendiğiniz maç' hangisiydi?
"Arsenal-M.United maçı. Müthiş bir maçtır. Ryan Gigs topu orta sahadan alıp 112. dakikada attığı golle takımını Federasyon Kupası'nda finale çıkarmıştı."
- Peki anlatma hayalini kurduğunuz bir maç var mı?
"Hayalimde Türk Milli Takımı?nın finale çıkması ve İngiltere ya da Almanya ile oynaması var. Bu maçı anlatmak isterim."
Yolları bugün yine Kanal D'de buluşan Emre Tilev, İlker Yasin ile kesişen yollarında emeği geçen Pembe Akyüz hanımefendiyi ise hürmetle anıyor.
"'TAKIMSIZIM' DEMEDİM, 'TAKIMDAŞ DEĞİLİM' DEDİM"
- Takım ayırıyor musunuz? Tuttuğunuz takım vardır elbette...
"Var tabii, bir takımım var. Ama bunu bu güne kadar telakki etmedim, kimseyle paylaşmadım. 'Takımsızım' demedim, 'takımdaş değilim' dedim. Ama bir takım var gönlümde... Müthiş bir Liverpool hayranıyım. Onlarla büyüyen bir nesiliz. Benim için bambaşkaydı. Hayal gibi isimlerdi; Kevin Keegan, John Benjamin Toshack, Graeme Souness."
- Bu arada Toshack sizi çok etkilemiş bir isim... Sizde de ayrı bir yeri var sanıyorum.
"Evet, çok farklı bir yeri vardır. Türkiye'de futbol kültürüne ciddi anlamda hizmet etti. Bence çok başarılı bir teknik adamdı. Ama Türkiye'nin o kavga sever medyatik düşüncesi onu yıprattı. Ülkemizde değerleri çok kolay harcıyoruz. Futbolun geleceğini parlak görmek istiyorum. Benim Emre Can'ım var. Birlikte gönül rahatlığıyla maç izlemek istiyorum. Bir gün maç anlatıyorum, stadın neresi olduğu önemli değil. Maçın ilk dakikasında loca olarak adlandırılan yerden, takım elbiseleriyle bir insan öyle galiz küfürler savuruyor ki, ?Sesinin yayına geliyor? yönünde ikaz ettim. O da bana ?Gelme o zaman? dedi. Spor kültürümüzü oturtmak için daha çok uğraşmamız gerekiyor."
"MAÇ TABİRLERİNİN HEPSİ DOĞAÇLAMA"
- Maç anlatırken kendinize has tabirleriniz var. ?Kaleciyi topu oyundan soğutmakla? itham ediyor, Carlos?un topu 20 saniye havada tuttuğunu anlatıyor, basket topu içinse ?Potada top çay içti, çıktı? diyorsunuz... Uç noktalardaki teşbihlerinizin birikimi el altında mı tutuluyor?
"Tamamen doğaçlama.. Kitap okumayı çok severim. Oğlum dünyaya gelmeden haftada 4 kitap okurdum. Evde yaklaşık 3 bin kitaplık bir arşivim var. Eşimle bu yüzden sık sık kavga ediyoruz. Okuduklarıma da notlar alıyorum. 'Okundu' diye damga basıyorum. Harçlığını kitaba yatıran çocuktum. Ramazan'da sokakta pide satar, gider yine kitap alırdım. Yılların birikimiyle oradan bir şeyler çıkıyor. Ben şunu anlatmaya çalışıyorum. Türkiye'de artık insanlar maçı zevk, doyum, tat almak adına izlemiyorlar. Kazanmak ya da kaybetmek onlar için birincil nokta. İkincil noktada ise 'Salak spiker ne yaptın? Acaba bunu nasıl yakalarım? mantığı hakim."
- Aportta bekleyen bir güruh var yani?..
"Ekşi Sözlük?te bunları yapan arkadaşların bütün eleştirilerini okuyorum. Hepsinden kazanımlar çıkartıyorum. ?Aptal adam, top 20 saniye havada kalır mı? Yok devenin nalı!..? diyen eleştirileri gülümseyerek karşılıyorum. Çünkü, bu bir teşbih... Sıkıştırılmış bir zamanda bunu anlatmaya çalışıyorum. Mesela, Amokachi ekstrem bir örnektir. Rosenborg maçı. İlk bu maçta kullanmıştım o tabiri. Sağ kanattan gelişiyor atak, ortaya çevriliyor. Amokachi direk dibinde, top dışarıya gidiyor. Şunu diyebilirsiniz: ?Amokachi arka direkte top dışarıya gitti.? Ama, ben ?7.32, 2.44 kale. Bir Allah, bir top bir de Amokachi. Bu top kaçar mı Amokachi? diye anlattım izleyenlere. Bilgiyi de serpiştirerek anlatabilirsiniz."
"BABA GOLÜ GÖRDÜN MÜ, RECEP AĞABEY?!!!"
- Bunun özeti bu top kaçmaz. Biraz daha ajite ediyorsunuz yani. Madem ki işini söz sanatı?
"Evet, ben bunu satıyorum. Orada beni yazıyorlarsa, demek ki satmışım bunu. Ben modern manavım!.. Ben de bir ürün var. Bak, Fenerbahçe maçı var ben de. ?gel? diyorum, ?gel bu maçı seyret!?"
- Youtube'da efsaneleşen ?Baba golü gördün mü?? hikâyesi var. Kim bu Recep Ağabey?!..
"Şampiyonlar Ligi maçlarının Türkiye'de olan maçlarını Star TV çekiyor, yönetmenliğini de Recep Ağabey yapıyor, Recep Sürmeli..."
- Recep Bey sayenizde, Recep Ağabey olarak ünlendi!..
"Bu yayın tüm dünyaya gönderiliyor. Almanya da Türkiye'den alıyor. Türk uyruklu Alman vatandaşları için ikinci bir dil seçeneği veriyor. Almanya?da Türkçe anlatılan bizdeki yayını Premiere TV yayınlıyor. Biz Star'a yayın yapıyoruz. Ben yayından çıktıktan 15 saniye sonra susuyorum. Star'da reklam başladığını görüyorum. Allah vermesin küfür kullanan insan değilim. Yoksa bitmiştim. Premier TV?den biri kaydetmiş ve Youtube'a koymuş."
"TÜRK DİL KURUMU KILAVUZUM BARBAROS TALI"
- Fenerbahçe - Inter maçındaki anlatımınızla taraftar sizi ayrı bir yere koyuyor...
"Sağ olsunlar? Orada şöyle bir şansım oldu. Bir adamda biraz şans olacak, spiker şansı dedikleri. Ben bu konuda İlker Yasin'e, Ercan Taner'e, Barbaros Talı'ya danışırım. Barbaros Ağabey benim Türk Dil Kurumu Kılavuzu?mdur. Bana, 'Golü çağırma' der. Fenerbahçe maçında ?At onu sağa? diyorum. Top sağa gidiyor. ?Geç onu Alex? diyorum, geçiyor. ?Yap ortanı?, ?Haydi gol olsun? diyorum. Deivid mükemmel vuruyor. İddia ediyorum, yüz kere gelse şans 50-50'dir. O golden sonra 'Sen Fenerlisin' yakıştırması yapıldı."- Bir grup sporsever ise Beşiktaşlı olduğunuzu iddia ediyor.
"Diyorum ya, biraz şanslı olmak lazım. 'uğursuz spiker' sadece yakıştırmadır, bu kişinin talihsizliği ya da şansıdır. Ben Galatasaray'ın son Austria Wien maçını anlattım. 0-0 bitti maç, ama şanslıydım. Bordeaux gitti Panionos'u yendi. Galatasaray gruptan çıktı, aksi olsa ben uğursuz mu olacaktım?.."
- Spor spikeri olmanın kriteri nedir?
"Artık bir kriter yok..."
- Spor birikimi, genel kültür... Bunlar artık yerle yeksan yani...
"Tıp dilinde ?exitus mortis? diyorlar. Türkiye'de kriterlerin ?ex? olduğuna inanıyorum. Spor spikeri olmaya karar vermiş dostlar varsa, mutlaka ve mutlaka bir spor kültürleri olsun. Bütün spor branşlarını bilsinler."
- Sergei Bubka'yı bilmeyen 20 yaşındaki gençle nasıl spor sohbetinde ilerleyebilirsiniz? Nadia Comaneci dediğinizde manken zannediyorsa, durum vahim demektir...
"Alberto Juantorena, dünyanın yetiştirdiği en önemli 400'cülerden biridir, bilmelisiniz. Kullanırsınız, kullanmazsınız bilemem. Bir adam o kadar hızlı koştu ki, ?Asafa Powell dahi onu kıskandı' dedim. Sonra 100 metrede dünya rekortmeni diyorsunuz. Bugün dünya rekorunun 9.80'nin altına düştüğünü bilmelisiniz. ?Voleybol 7 kişi oynanır? ya da ?Basketbolda 30 saniye kuralı dediğinizde?, ?Bir dakika 24 oldu, sen nerede kaldın?' derler."
"FUTBOLDA KADIN SESİ KULAK TIRMALAR"
- Bayanların spor medyasında çeşitli yerlerde görev almalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Bayanların spor içinde olması gerek. Çünkü, toplumsal kültürün spor adına yozlaşmaması için bu gerekli. Bayan gittiği yere zarafeti de getirir. Ama bu zarafeti getirirken, kirlenmeyi getirmemeli. ?Kirlenmeyi aç derseniz?, açmayayım. Herkes anlamıştır? NTV'de, CNN Türk?Te, Lig TV'de çok sayıda başarılı kadın görev yapıyor. Hayli de güzel oluyor..."
- Bayanların maç anlatmasını nasıl yorumluyorsunuz?
"İşte buna sıcak bakamıyorum. Bir futbol maçının aksiyonunda çok farklı tamlamalar var. 'Top dışarı gitti, taççç' dersiniz. Bir bayan bu vurguyu ne kadar doğru yapabilir? Bu bende soru işareti. Siz gidip Carmina Burana'ya sopranolara okutursanız, Carl Orff?un kemikleri sızlar gibi geliyor bana!.. Bayan arkadaşlarım voleybol anlatsın, basketbol anlatsın. Hatta bayan branşlarını onlar anlatsın. Ama futbol maçında kadın sesi sanki kulak tırmalar gibi geliyor bana."
- Sanki diyorsunuz, emin değilsiniz.
"Evet, dinlemedim çünkü. Bir tek TRT'de dinledim, kötü değildi. Bayanlar spor spikerliğinde 'Evet', çok da başarılı olacaklarına inanıyorum. Güzel oluyor. Ama futbol maçı adına belki... Mesela Formula 1'de olabilir, Serra çok güzel bir yorumcuydu, çok da keyif alıyordum onu izlerken."
- Sizi bu meslekte etkileyen çok insan olmuş belli. Ama bu işe başlarken sizin için rol model kimdi?..
"Ben bir insan çiziyorum. İnsanın dudaklarını, kelimelerini Ercan Taner yapıyorum. Beynini Barbaros Talı yapıyorum, çünkü kelimeler düzgünlüğünü oradan çıkıyor. Duyumunu İlker Yasin yapıyorum. Çünkü, çok iyi duyuyor ve duyduğunu çok iyi kanalize ediyor. Ellerini ve kollarını, hareket mekanizmasını ona veren insanı Şansal Büyüka yapıyorum. Çünkü, nereye el vereceğini, nereye basacağını çok iyi biliyor. Kalbini ise Emre yapıyorum. Çünkü o benim kalbim, kimseye veremem!.."
- Bazen maçın üzerine çıktığınızı hissediyor musunuz?
"Evet..."
"DEVRE ARASI ANNEANNEMİN ÖLDÜĞÜNÜ ÖĞRENDİM"
- Bu bir sakıncalı bir durum mu, megalomani mi size göre?...
"O bir hata. Devre arasında kimseyi aramam. Sadece babamı ararım. Cep telefonum o süreç içinde açıktır. Bir maçın devre arasında anneannemin öldüğünü öğrenmiştim. Öztürk Ağabey (Pekin) geldi söyledi. Bunu hâlâ sorguluyorum. Doğru mu yaptım diye?
?Babam öldü, sahneye çıktım? diyen tiyatrocular gibi. Babanız bir kez ölüyor. O an için yaşamdan kopuyorsunuz, kabul ediyorsunuz ama bir kez daha olursa kabul edeceğimi sanmıyorum. Anneannemin öldüğünü öğrendim. Maçı bitirdim, yukarı çıktım. Şansal Ağabey kapıda beni bekliyordu. Benim elime bir İzmir bileti verdi. ?Bu 1.5 saat sonra kalkacak uçağın bileti. Bu zarfta da para var. Şoförüm seni bıraksın, kendini iyi hissettiğin zaman da gel? dedi. Benim ikinci tümör vakası olduğunda Şansal Ağabey bana ?Amerika'ya gider misin? dedi. Ben de ?Babam memur nasıl gidebilirim? dediğimde. ?Hayır ben göndereceğim? dedi. Hayatımda sayılı defa gözlerim dolmuştur. Bu da o anlardan biriydi."
"EVLİLİKLE BU İŞ ZOR GİDER"
Sohbetimize son verirken, son sözlerini öğrenmek istiyorum Emre Tilev'den...
- Genç meslektaş adaylarına bir şeyler söylemeyi tercih ediyor mu?
"Bakınız gençler: Önce amaçları hedefe ulaşmaksa sevgisel birlikteliklerini bir müddet ertelesinler. Bir evliliği bu meslekle bir arada yürütmek hakikaten çok zor."
- Siz zorlanıyor musunuz şu an?
"Bugün zorlanmıyorum ama 10 yıl oldu ben evleneli. Zaten eşim, 17 yıllık arkadaşım. Ama evliliğimin ilk yılı ciddi sıkıntılar yaşadık. Sürekli iş. Mesela ben balayından çağrıldım. 3 gün şirkette yattım. Yeni evliyim, evde inşaat var. Eşim bir arkadaşında kalıyor. Onu almaya giderken direksiyonda uyudum. Ciddi bir kaza yaptım. Bu kadar geniş aileme rağmen düğünde takılan bütün takılarla, sağlık giderlerim ve parçaladığım 3 arabanın ücretini ödedim. Bu benim için acı bir hatıra.
Benim eşim hakikaten çok özveriliydi. Bugün de öyle. Meslek hayatında çok önemli bir yere gelmişken, bıraktı. Bir tek şey için bıraktı. Oğlu için... Bunu kaç kadın yapar? Bunu sormaları lazım. Yaşam içinse, mutlaka kendinden sonrasına bir isim bıraksın. Bilgehan Demir beraber yetiştiğimiz bir arkadaşımız. Kick box anlatımlarında eleştirilse de, ben başarılı olduğuna inanıyorum. Erdem Ulus, Beşiktaş TV'nin başında. ?Ben yetiştirdim? demiyorum, birlikte çalışmaktan çok mutluluk duydum. Hak ettikleri yerdeler. Eminim daha da iyi yere gelecekler?"
Kendini yetiştirmeye gayret etmiş, güzel şeyler yapabilmek için çabalayan bir genç isim Emre Tilev?
Yaşadığı zorluklara, özellikle sağlık alanındaki sıkıntılara rağmen hayata sıkı sıkıya tutunarak.
Birçok alanda eleştirildiğinin farkında?
Bunları nasıl beklenilen noktaya çekeceğine de kafa yormayı ihmal etmiyor.
Bugüne kadar çalıştığı, alanındaki usta isimlerin izinden giderek?
Röportaj: Saadet ÖZCAN