Fenerbahçe'nin kesin favori olduğu bir maç... Ama futbolda 'Büyüklük' kâğıt üzerinde değil, sahada belli oluyor. Rum ekibinin Kiev'i deplasmanda yendiğini aklımızın bir kenarına yazarak maça çıkmak durumundayız.
Nitekim bu maçtan önce Sivasspor piyasa değeri kendisinden 10 kat daha düşük bir takımdan sahasında 4 gol yedi. Üstelik birinci dakikada öne geçmesine rağmen kaybetti. Bu tabloyu görünce insan endişelenmiyor değil.
Biz bu karmaşık duygular içindeyken top çoktan santraya konmuştu ve Kadıköy'de 'Kazanmanın' 3 puandan çok daha fazla şey ifade ettiği maç başladı.Fenerbahçe'de Jorge Jesus yine bizi şaşırtmamış ve ilk 11'de radikal değişikliklere imza atmıştı. Taraftarını da arkasına alan Fenerbahçe, mücadeleye beklenen agresif baskıyla başladı. Rakibin aynı şekilde karşılık verme isteği olsa da gücü yoktu.
Maçtan önce AEK'nın basın sözcüsü "Cehenneme gidiyoruz ama gözümüzü Fenerbahçe'nin gözünün içine dikeceğiz" sözleri havada kalmıştı. Zira rakibin öyle kora kor mücadele niyeti yoktu. Tipik küçük takım sendromuyla oyunu tutup, belki bir gol atabiliriz mantığıyla oynamaya devam ettiler.
Bu anlayışla tamamlanan ilk yarı sonunda istatistikler de her şeyi ortaya koyuyordu. Koca 45 dakikada AEK'nın kaleyi tutan isabetli tek bir şutu bile yokken, Fenerbahçe attığı 5 şutta da isabet kaydetmiş ve bir de gol bulmuştu. Zira pas sayısı 297'ye, 136'yla rakibin iki katıydı.
Oyuncuların performansını tek tek değerlendirmek doğru değil ama İsmail'den özel olarak söz etmenin bir ihtiyaç olduğunu belirtmek durumundayım. Bu genç çocuk, Fenerbahçe'nin orta sahasına müthiş dinamizm getiriyor, adeta takımın ruhu. Yüreğini ortaya koyuyor koymasına ama bunu yaparken de aklını-mantığını da koyuyor. Akıllı ve doğru işler yapmaya devam ederse Fenerbahçe için büyük kazanç olacak kanaatindeyim.