Arama Logo

Alex de Souza: "Fenerbahçe x Galatasaray: Savaş!"




33
ALEX DE SOUZA İÇİNİ DÖKTÜ!

Fenerbahçe'nin efsanevi futbolcusu Alex de Souza, The Players Tribune'a yazdı. Brezilyalı eski futbolcu, yeni antrenör Türkiye'de ve kariyerinde yaşadıklarını en içten şekilde kaleme almaya çalıştı. İşte Alex de Souza'nın satırları:

ALEX DE SOUZA İÇİNİ DÖKTÜ!
32
"KAÇ TANE HAYAL?"

Sokakta şortuyla ve üstünde bir tişört olmadan top oynayan çocuğun içine kaç tane hayal sığabilir? Dışarıda dolaşırken ve böyle bir görüntü ile karşılaştığımda düşündüğüm şey tam olarak bu…

\
31
"ŞİMDİ DÜŞÜNÜYORUM..."

Curitiba’da bir kaldırımda, Sao Paulo’da bir viyadükte, Belo Horizonte’de bir çiftlikte, İstanbul’da bir meydanda, garajlarda, toprak alanlarda, tepelerde, plajlarda, nehir kenarlarında… Bütün bu yerlerde mutlaka şortunu giymiş yalınayak veya üstsüz topa vuran bir çocuğu görürsünüz. Bazen topun kendisi olmasa da buruşturulmuş bir kağıt parçası, bazen bir portakal, bazen de bir meşrubat şişesinin kapağı. Ve bu çocuk hep gülümser. Bu hiç değişmez. Bu görüntülere bakıyor ve düşünüyorum: Bu derece basit ve mutluluk dolu bir an içine kaç tane hayal sığdırabilir?

\
30
"TOP BENİM ALTINCI AYAK PARMAĞIM"

Belki de bu soru kendime olmalı. Geçmişi düşündüğümde gözümün önüne gelen görüntülerde, top oynamadığım bir an bile yok. Sanırım ben top ile birlikte doğdum, adeta ayağımda altıncı bir parmak gibi. Annem hayır diyor, abartıyorsun. Ama bence doğduğum an beni gördüğünde dikkatinden kaçırdı. Top oradaydı.

\
29
"BİR ŞAİR OLSAYDIM..."


Peki benim içime kaç hayal sığıyordu? Eğer solak bir orta saha oyuncusu yerine bir şair olsaydım “dünyanın bütün hayalleri” diyebilirdim. Tökezlediğimde de, başarıdan başarıya koştuğumda da bütün hayallerimi futbol sayesinde yaşadım. Bu şansa sahiptim. Teşekkürler Futbol!

\
28
"BAZI ŞEYLER YAŞ İLERLEYİNCE..."

Tamamı ile başardım. 20 senelik futbolculuk kariyerimde 1000’den fazla maça çıkıp 423 gol atabildim. Lakin bunları başarırken yaşanılan sıkıntılı süreçlerden de bahsetmek lazım. Pişmanlık veya acı verdiğinden değil. Lakin insan bazı şeylerin farkına yaş ilerledikçe daha rahat varabiliyor.

\
27
"ŞİMDİ ÇOCUKLARA SÖYLÜYORUM"

Bugün 44 yaşındayım ve Sao Paulo U-20 takımının teknik direktörlüğünü yapmaktayım. Benim görevim, daha kısa bir süre önce sokakta üstsüz ve şortlarıyla gülümseyerek topa vuran çocuklara antrenman yaptırmak, eğitmek, rehberlik edip onlarla konuşmak. Futbol gibi tatlı hayaller kurduran, başarı ve zenginlik sağlayan sporun bazen beraberinde tatsızlıklar da sunabileceğini onlarla konuşmak bana ızdırap veriyor olsa da yapıyorum. “Her zaman hafızanızı taze tutun ve sabırlı olmayı öğrenin” diye tavsiyede bulunuyorum çocuklara… Yolunuzda karşınıza çıkan aksilikleri unutmamak için hafızanıza ihtiyacınız var. Sabır ise bu aksilikleri yaşayınca vazgeçmemek için..

\
26
"ÇIPLAK AYAĞA KARŞI ÇIPLAK AYAK"

Benim bunu öğrenmem zaman aldı. Çünkü kimse benimle bunları konuşmadı. Futbolun içerisindeki çoğu kişi, saygısızlığın oyunun bir parçası olduğunu benimsemiştir. Toprak ve çimen gibi. “bu böyledir. Bu tür şeyler var ve buna ne yapabiliriz? Durup sürekli şikayet mi edeceğiz? Kötü hissettirmesine izin mi vereceğiz? Erkek misin? Değil misin? Fakat böyle olmak zorunda değildi. Pek az insan bunlar hakkında konuşmayı tercih ediyor ama ben konuşmak isterim. Çıplak ayağa karşı çıplak ayak!

\
25
"KİMLE KONUŞABİLİRSİN? DUVARLA!"

Mesela daha henüz yeni bir başlangıç yapmışken ve tek başına büyük bir şehire taşınmışken.. Bir gün antrenmanda veya maçta her şey kötü gidiyor ve tesislere bitap şekilde gelmişken bu duyguları kiminle konuşabilirsiniz? Duvarla. 44 yaşındayken rahat rahat konuşabiliyorsunuz. 18 yaşındayken herşeyden vazgeçme niyetindesiniz. İşte futbolcular bu tür durumlar için eğitilmiyor. Ben inanıyorum ki eğitim, sadece altyapıda oluşturduğumuz futbolcu veya insan profilini iyileştirmek için araç değil, futbolun kendisini iyileştirmek için araç olabilir.

\
24
"HEPİMİZ BASİT ÇOCUKLARIZ"

Hemen hemen hepimiz basit birer ailenin, herkesin iyi olduğuna inanmak isteyen basit çocuklarıyız. Futbolun maalesef "Bak, sen şimdi korneri kullanacaksın, kötü de kullanacaksın, ve sen azılı bir suçluymuşsun gibi arka tribündeki seyirci sana hakaret edecek, belki sana çeşitli maddeler atacak, sana tükürecek" durumuna hazırlayacak bir üniversitesi yok. Üzücü ama bu tip bir çok durum var.

\
23
"PAZARDA DOMATES SEÇER GİBİ!"

Hiçbir yönetici sana bir gazetecinin sırf seninle röportaj yapabilmek adına sana methiyeler düzüp sonra televizyonda kaçırdığın bir gol için yerden yere vuracağının uyarısını yapmaz. Sadece gazeteciler de değil, futbolu takip eden halk bile profesyonel futbolun haftalık çalışmasından bihaberdirler. Hele ki futbolcunun verimine kişisel ve psikolojik durumların etki ettiğini hiç düşünmezler. Bu kişiler pazarda domates seçer gibi haftanın kahramanını ve kötü adamını seçme hakkını kendinde görürler. Çürükleri eleyin misali…

\
22
"AMA BUNLARI DİNLEYEN KİM?"

Bir şey daha: Hiç bir menajer sana başka şeylere de odaklanmanı, öğrenmeye açık olmanı, eğitim almanı, futbolu bırakınca hayat için hala çok genç olacağını sana öğütlemez. Hiç kimse sana bir çarşamba günü aldığın bir darbeden dolayı dizin parçalandığında ya da bir derbide penaltı kaçırdığında günah keçisi ilan edilip kariyerinin ölebileceğini ve hemen o hafta kariyerini gömmek zorunda kalabileceğini anlatmaz. Bu sürekli olan bir şeydir. Çocukken kurduğumuz hayalleri yıkan kabuslar gibidir. Futbolda sadece bir pozisyon hayatları, hikayeleri yaratabilir veya mahvedebilir. Ama bunları konuşmaktan hoşlananlar kim ki? Dinleyen kim?

\
21
"EVİMİZ TAHTAYDI, TUVALET BAHÇEDE"

Babamla küçükken topa vururken veya bir kadın takımında oynayan teyzelerimi kamyonla izlemeye giderken ben de bunlardan bi haberdim. Biz Jardim Campo Alto’da yaşıyorduk. Curitiba’nın bir bölgesi. Evimiz tahtadandı, tuvaletimiz bahçemizdeydi. Normal bir tuvaletle ilk tanıştığımda 10 yaşındaydım. Daha önce bildiğim, dolduğunda babamın boşattığı bir helaydı.

\
20
"İLK SAHAM, KURBAĞA TOPRAKLARI"

Bizim orada top oynadığımız sahanın adı Sapolandia’ydı (Kurbağa Toprakları). Özellikle yağmur yağdığında bir çok kurbağayı da çalımlamak durumunda kalıyorduk. Bu yüzden adı Sapolandia’ydı. Adeta bir bataklığa dönüşüyordu. Ama altına şortunu geçirmiş, üstsüz bir şekilde ayağında topla bütünleşmiş bir çocuk için herşey birer hayal ve eğlenceydi.

\
19
"ALIN BU ÇOCUĞU BURADAN!"

İlk olarak kilisede futbolcu olacağımı hissettim an, kilisede gerçekleştirilen bir kermesi sırasındaydı. Orada insanlar plastik bir palyaçonun bir topun rahatlıkla geçeceği kadar büyüklükte açılmış ağzından topu geçirme oyunu oynuyorlardı. Başarana tavuklu yemek ödülü vardı. Ben ve babam oraya gittik ve denemeye karar verdik. Babam denedi denedi ve başaramadı. Ben onun nasıl yapamadığına anlam veremiyordum. Çünkü palyaçonun ağzı da oldukça büyüktü. Babam beni çekti ve “Alex, sen dene sıra sende’’ dedi. İlk denememde topu palyaçonun ağzından geçirmeyi başardım. İkinci denememde yine başarılıydım. Üçüncüsü… üçüncüsünde de topu palyaçonun ağzına sokmayı başardım. Palyaçonun ağzından soktuğum altıncı veya yedinci toptan sonra oyunun başında duran adam geldi ve “Bu çocuğu buradan alın, bu oyuna katılmasını yasaklıyorum” dedi. Eve çok mutlu döndüm. Yemeği de garantiye almıştım. İlk defa o gün sol ayağımın iyi işler yapabileceğinin farkına vardım.

\
18
"ALEX KOŞMUYOR, ALEXOTAN"

Ancak, ilk başlarda oluşan bu cazibe, gerçek dünya futboluna girince dağılmaya başlıyor. Seneler boyunca şu hikayeyi duydum “Ahhh Alex koşmuyor. Alexotan”. Bunları duydukça ne hissettiğimi kimse bana sormadı. Ama ben anlatayım… Başlarda Coritiba’dayken kafama takmıyordum. Çünkü gerçekten koşmama gerek yoktu. Ben topu koşturuyordum. Maçları kazanıyorduk ve herkes çok mutluydu. Ama maç kaybedince bu şaka rahatsız edici şekle bürünüyordu. Sanki insan değilmişim de kermesteki o palyaçoymuşum gibi hissettiriyordu. Ve henüz 17 yaşındayken… Çok agresif bir davranış şekliydi.

\
17
"ÇOK SİNİRLENDİM, KAVGA ETTİM"

Benim karakteristik özelliklerimi tartışmayı kabul edebilirim. Sahada nasıl daha fazla katılımcı olabileceğim yönündeki görüşleri de göğüsleyebilirim. Problem değil. Ama asıl mevzu bu değildi. Amaç dalga geçmekti. Daha farklı deyişle, başkasının kafasına basıp yükselmekti. Yalan değil, benim için çok ağırdı. Çok… Bununla başa çıkabilmeyi oynayarak oynayarak ve oynayarak öğrendim. Tabii ki okuyarak ve başka şeylere, başka insanlara, dünyaya ilgi duyarak. Bana parmağını kaldırıp “böyle oynamaya devam edersen oynamayacaksın” diyen Palmeiras’ta Zinho’ydu. Çok sinirlendim, tartıştım hatta kavga ettim. Ama hemen sonra anladım.

\
16
"HALA BANA AĞIR GELİYOR"

Oynama şeklimi değiştirmem gerekiyordu çünkü Palmeiras’ta seviye yüksekti. Takım içi rekabet fazlaydı. Maçlar ve rakipler çok zorluydu ve bu takımın parçası olmam için kendimi geliştirmek ve takım içi katkımı artırmak için farklı davranmak zorundaydım. Böylece değiştim. Ama bu bahsettiğim “Ahh Alex koşmuyor, Alexotan”, fıkrası ben jübile yapınca “Ahh Alex koşmuyordu, Alexotan” a dönüştü. Hala devam ediyor, halen ağır geliyor. Ben utangaç ve içe dönük biriyim. Ve bu özelliğim, dışardan gelen bu kötü duyguların bende çok daha ağır etki yapmasına sebep oluyordu. Okumak bana bu noktada yardımcı oldu.

\