"Kulüp kapısında ölmek!.."

Milliyet yazarlarından Ercan Güven, son yazısında hayatını kötü bir şekilde kaybeden Erkan Koyuncu ve düzene yer verdi.

Haber; Milliyet
Sporx'e ücretsiz abone ol,ilk bilen sen ol!
'Kulüp kapısında ölmek!..'
Klavye okları ile sonraki ya da önceki habere geçebilirsiniz.
05 Ağustos 2014 11:52
Sabah foto muhabiri Erkan Koyuncu'nun acı vefatı sonrası spor medyasında sesler yükseliyor.

Milliyet'in usta kalemlerinden Ercan Güven, "Kulüp kapısında ölmek" adlı bir yazı kalem aldı.

Yazı sosyal medyada geniş yankı uyandırdı:

"Genç yaşında, görev başında, feci şekilde vefat eden medya emekçisi meslektaşım Erkan Koyuncu ardından Galatasaray girişine beş tonluk kapı takanları, bir canlıya zarar vermesin diye önlem almayı unutanları, ambulansı geç ulaştıranları falan suçlayacak değilim.

Çünkü mesele daha derin!

Aslında sorgulamaya “kale kapısına ihtiyaç yaratan davranış bozukluğumuzdan” başlamak gerekir ki, o bile başlangıç noktası değildir...

Hem bazen kızsam, kimi zaman ümidi kessem de yurttaşlarımı severim.

Kıyamam.

Öfkeyi yansıtıp, acıyı hınçla dindirmeye çalışmanın ve alacak “kelle” aramanın ne alemi var şimdi, ne de feci şekilde hayatını kaybeden Erkan Koyuncu’ya faydası. *** Biz buyuz açıkçası.

Hırsız girmesin diye pencereye demir parmaklık çakıp, yangında demir parmaklıklara takılıp ölenlerin, asayiş sağlamak için yapılan yol kontrolünden alkolmetre üflememek için kaçarken kurşun yiyenlerin, Gazze’ye ağlarken bayram yollarında Gazze’den fazla can yitirenlerin coğrafyası... Uymadığımız kurallar yüzünden kuralları zalim (hatta ölümcül) önlemlerle takviye eden ve bazılarımızı o önlemlere kurban verip hiç akıllanmadan yolumuza devam eden bir millet...

Suçlu çok önemli değil; çünkü biliyoruz suça hepimizin katkısı olduğunu.

Arıza genel.

***

Kalabalıklaştıkça hayat kıymetimizin azalması, saygı duymadığımız hayatın bir çeşit intikamı olmasın sakın? Ve düzelmemizi önleyen yüksek tevekkülümüz, kabahatimizin farkında olmamızdan kaynaklanmasın?

***

Elbette kulüp-gazeteci ilişkilerini de vahim, tekinsiz (hatta ölümcül) hale sokuyor bu “genel arıza” ve “kötü sonuçlarını tevekkülle karşılama yeteneğimiz”. Söz konusu ilişki, çoktan nevrotik bir aşka dönüşmüş durumda.

Aşk deyince durun orada!

O da tehlikelidir bizde... Başlı başına “kurban” kalemidir ve yıllık rekolte üç-dört hanelidir! ***

Neyse...

Eskiden“maşuk” gazeteciydi... Kulüpler aşıktı. Yöneticisi, başkanı, futbolcusu, gazetecinin peşinden koşar, saygıda sevgide kusur etmezlerdi. Aynı sevgi ve saygıyla karşılık bulurlardı.

Zaman değişti.

“İlgi/servet/teknoloji” kulüplerin kimyasını, haber yarışında “yağcılık ve taraftarlıkla galebe çalmaya çalışmak” gazetecinin saygınlığını bozdu. Artık bir yöneticinin gözünde “saplantılı aşık” konumunda haberci... Yorumcu ise yazdıklarıyla rahatsızlık veren “tacizci”!..

İkisi de görüldüğü yerde ezilmeli!..

İşte “büyük” kulüp kapılarında gazeteciye koyulan ve gün gelip ölümle sonuçlanan bariyerler “bu fikrin” dışa vurumudur.

***

Acıdır... Ama normal bir sonuçtur!

Nefret ettiğiniz birinin evinize girip çıkmasını kolaylaştırmaya, yolu tehlikelerden arındırmaya mı çalışırsınız siz; yoksa şeytan azapta gerek diye zor ve aşağılayıcı engeller mi yaratırsınız?

Karşı tarafa geçin...

Misafir olduğunuz evde yaşananları yalan ve abartma katarak anlatıyorsanız, ev sahibinden nasıl saygı beklersiniz? Veya sizi adam yerine koymayanlara karşı adalet ve dürüstlük duygunuzda nereye kadar titizlenirsiniz? Yumurta-tavuk hadisesi...

***

Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz demişti vakti zamanında ünlü Türk büyüklerinden biri! Demek,“saygı” anayasadan bile önemli toplumlar için. Delindi mi, dikiş tutmuyor. Dikişleri bırakın çiviler dökülüyor.

İşin aslı... Bu çiviyi kulüpler de çıkarmadı, gazeteciler de.

Keserin sapında hepimizin parmak izi var. Ve çıkmış çiviler, çakılı olanları geçtiler. Bu mesele azarla, tehditle, cezayla veya rahmetlilerin cenazelerinde günah çıkartmakla düzelir sananlar yanılıyorlar.

***

Evet... Genel yozlaşmanın kulüp-gazeteci mikroskobik parantezinde bile niceleri itilip kakılmakla, yüzüne kapanan kapılarla, horlanarak, tehdit edilerek, fiziksel şiddet görerek ödedi“bozuk ilişkilerin” bedelini... Erkan Koyuncu kardeşim, kendini kapıların en ağırına en zalimine kaptırdı. Nefret somutlaştı, demire/çeliğe büründü, ihmalden yüz buldu, en umulmadık olanı; “koruma amaçlı aleti” kullandı, alıverdi canını. Buna iş kazası deniyor bizim coğrafyada.

Ne iş ama... Ve ne kaza!..

Futbol oynarken ölenlerin, futbol seyretmeye gidip ölenlerin, futbol sevincinde ölenlerin vaka-i adiye sayıldığı ülkede futbol yazmaya çalışırken ölmek, çok sıra dışı olmasa gerek!

Tanrı’dan genç yaşında, görev başında, feci şekilde vefat eden Erkan Koyuncu’ya rahmet, bizlere akıl fikir niyaz ederim. "

GÜNÜN İLGİ ÇEKEN VİDEOSU
Tümü
 Reklam