Yeniden buluşurken

Berlin'deki Türklerin Kreuzberg'i varsa, F.Bahçe'deki Brezilyalıların Acarkent'i var.

Haber; Sporx.com Yazarlar
Sporx'e ücretsiz abone ol,ilk bilen sen ol!
Yeniden buluşurken
Klavye okları ile sonraki ya da önceki habere geçebilirsiniz.
03 Mart 2010 16:57
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Sporx’teki yazarlarımızdan eski yazılarını güncellemeleri ve yeni yazılarını göndermelerini isteyen, hatta zaman zaman onları bu yönde baskı yapan birinin, yani benim bu kadar uzun süre yazmaması tuhaf hatta paradoksal. Bu süreçte “peki sen niye yazmıyorsun” diyenler de olmuştur belki ki haklılar. Bu yüzden bu ataleti kırma vakti.

Yazmaya uzunca bir süre ara verince, tekrar klavyenin başına geçip yazmak zor oluyor.  Zor olan konu bulmak değil. Hangi konuya yer vereceğin konusundaki kararsızlık. Bu yüzden bu yazıda biriken bazı konular hakkındaki kısa yorumlar yapacağım.

Bu arada bu köşeyi yakından takip edenler bilirler. Amacım burada skor yazarlığı yapmak, kimi zaman da durum tespitinde bulunmak değil. Sporu (sadece futbolu değil) toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik ilişkileri bağlamında ele almak. Derdim zaman zaman geri planda kalmış kimi ilişkileri deşifre etmek, bazı durumlarda ise dip akıntılara dikkatleri çekmek. Bazen de Sporx mutfağından kimi haberleri sizlerle paylaşıyorum. Bundan sonra da bu çizgide olacak yazılarım.

Şimdi gelelim notlarıma:

Yine Digiturk
Geçtiğimiz ayların bir numaralı gündem konusu TFF’nin düzenlediği naklen yayın ihalesiydi. Digiturk ile Türk Telekom arasında yaşanan, birçokları için şaşırtıcı biçimde kıran kırana geçen ihale sonucunda ortaya 410 milyon dolar (KDV dahil) gibi inanılmaz bir rakam çıktı. Bu rakam ve bunu Digiturk’un ödeyip ödeyemeyeceği ihale sonrasında çok yazıldı, çok konuşuldu, zaten benim bahsetmek istediğim o değil.

İhalenin hemen sonrasında Digiturk Genel Müdürü Ertan Özerdem, Lig TV’de Şansal Büyüka’nın da yer aldığı canlı yayına katıldı ve burada önemli açıklamalar yaptı. Bu konuşmada asıl vurgulanması gereken Özerdem’in marka değerinin yükseltilmesine ilişkin düşünceleriydi. Üstü kapalı da olsa Özerdem, kulüplerin transfer politikalarından, oyunun içeriğine (göze hoş gelen futbol, estetik, vb.) birtakım isteklerini dile getirdi. O kadar parayı verenin dilediğini yaptırmaya hakkı olur mantığıyla.

Bu durum TV ile futbol arasında özellikle 1970’lerin sonuyla birlikte başlayan simbiyoz beslenmeyi (ortak beslenme) bir kez daha gözler önüne serdi. Zaten endüstriyel futbol tartışmalarıyla yaşadığımız bu. Futbol ve TV simbiyotik bir ilişki içerisine girerken, aynı zamanda birbirlerini büyütüyorlar, ama bir o kadar da birbirlerini etkiliyorlar. Burada tahakkümü uygulayan ise para yani TV oluyor, bu da başka bir mesele.

Futbolun köklerinden kopartılması ve TV’nin gereksinimleri çerçevesinde (oyun kurallarının değiştirilmesi dahil) şekillendirilmesi tam da bu sürecin bir ürünü. Önümüzdeki yıllarda tıpkı Amerikan sporlarındaki gibi reklam molaları ya da oyunun 3-4 devreden oluşması gibi kurallar getirilirse hiç şaşırmayın.

Neden mi' Çünkü TV’lerin futbola verdiği bu paraları çıkartması lazım birilerine göre.

Hiddink işbaşında
Naklen yayın ihalesini izleyen haftalarda gündem milli takımlar teknik direktörünün kim olacağıydı. Esasında bu da naklen yayın ihalesiyle ilgiliydi bir bakıma. İhaleden gelen paranın katlanması, TFF’yi para konusunda daha rahatlattı ve iyi bir ücrete Hiddink göreve getirildi. Bu konu hakkında da çok yazıldı, çizildi. Öncelikle şunu belirteyim. “Türk evlatları varken, milli takımın başına neden bir yabancıyı getiriyoruz” şeklindeki şovenist zihniyete bütünüyle karşıyım. Önemli olan kişinin ulusal kimliği değil, kariyeridir. Ama kültürel faktörler de bir o kadar önemlidir.

Milli takım için yeni bir dönem olacak. “Vatan, millet, Sakarya” edebiyatıyla, “yürüyün aslanlarım” fişeklemesiyle gelecek başarıları unutun artık, “Turko” tarzı pazarlama garabetleri de olmayacak. İşin kötüsü futbolcu profilimizin bugüne dek buna göre şekillenmesi. Hiddink’in en çok zorlanacağı konu da bu olacak. Kültürel derken de bunu kastediyorum. Bakalım kim kimi değiştirecek.

Fenerbahçe’nin yabancıları
Kültürel sorun demişken. Son olarak Fenerbahçe ve yabancı futbolcuları mevzusuna kısaca değinelim ve yazıyı noktalayalım. Daha önceki yazılarımda, bir kulüp için değerler sisteminin ne kadar önemli olduğundan bahsetmiş ve bu değerlerin taşıyıcısı konumundaki oyuncuların önemine değinmiştim. Futbolun, Hakan Dilek’in kavramlaştırmasıyla “mahallenin şık abileri” tarafından oynandığı dönem ne yazık ki uzakta kaldı. Artık özellikle üç büyüklerde top koşturan ve milyon dolarlık gelirlere sahip futbolcular, her türlü sosyal etkiden kopuk biçimde, yüksek güvenlikli, Ortaçağ’daki feodal beylerin yaşadığı şatoları andıran villalarda yaşıyorlar. Hele ki Türk futbolculara göre çok daha fazla kazanan üç büyüklerin yabancı futbolcuları…

Fenerbahçe’de ise tüm yabancıların hemen hemen aynı ülkeden olması, durumu daha da ağırlaştırıyor. Berlin’deki Türklerin Kreuzberg’i varsa, Fenerbahçe’deki Brezilyalıların Acarkent’i var. Taraftar ne düşünüyor, neler çekiyor, haberleri bile yok. İşte bütün mesele bu…
GÜNÜN İLGİ ÇEKEN VİDEOSU
Tümü
 Reklam