Nedir bu "el clasico" merakı?

Sporx yazarlarından Ali Bakın, Real Madrid ile Barcelona arasında oynanan ve El Clasico olarak adlandırılan ezeli rekabetin son dönemde Türkiye'de de yakından takip edilmesini kalem aldı.

Haber; Sporx.com Yazarlar
Sporx'e ücretsiz abone ol,ilk bilen sen ol!
Nedir bu 'el clasico' merakı?
Klavye okları ile sonraki ya da önceki habere geçebilirsiniz.
29 Nisan 2011 15:17
El Clasico'larla dolu birkaç haftayı geride bırakıyoruz. Üçü gitti biri kaldı. Heyecan perdesi giderek artıyor, çekişme dinmiyor. İşyerlerinde, okullarda, cafe'lerde, sanal alemde "el clasico" muhabbetleri gırla gidiyor.

Yazıma "El Clasico" sözüyle başladım ve dikkat ederseniz bunun Barcelona ile Real Madrid arasındaki ezeli rekabet olduğunu bilerek açıklamadım. Bu yazıyı çok değil 10 yıl öncesi yazsam, emin olun ki çoğu kişi "sahi El Clasico'da ne" diye sorardı. Oysa artık dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de çoğu futbolsever El Clasico'yla yatıyor, El Clasico'yla kalkıyor. Durum öyle bir hal aldı ki, Türkiye'de futbolseverler arasında ciddi bir kamplaşma ortaya çıktı: Bir tarafta Barça'cılar, diğer tarafta Real Madrid'ciler… Öyle ki bu iki takım arasındaki rekabet, neredeyse Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki rekabeti sollayacak.

Bilyoner.com'un üyeleri arasında düzenlediği ve geçtiğimiz haftalarda sonuçlarını duyurduğu bir araştırma bu konuda ilginç veriler sunuyor. Buna göre yüz binlerce kişinin katıldığı ankette katılımcıların yarısından fazlası ikinci takımları olarak Barcelona ile Real Madrid'i gösteriyor. Ancak ankete katılanlar arasında Barça'cıların bariz üstünlüğü var. Ankete katılanların yüzde 37'si ikinci takımları olarak Barcelona'yı göstermiş, yani yüzde 19 oranına sahip Real Madrid'in neredeyse iki katı. Ezeli rakipler Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor'un taraftarlarının belki de tek ortaklaştıkları konu, ikinci takımları olarak Barcelona'yı göstermeleri olmuş ayrıca. Bu da vurgulanması gereken bir başka konu.

Sporx.com'un mutfağında yer alan bizler de bu kamplaşmayı fazlasıyla hissediyoruz. Barcelona'nın ya da Real Madrid'in aldığı başarılı bir skorun ardından yazdığımız haberin hemen ardından rakip takımın taraftarından tepki mesajları alıyoruz. Bu haberlerin altına çok sayıda yorum yazılıyor. Bize Ulaşın bölümümüze gelen mesajlar da cabası. Bazen de "taraftarlar" ilginç tepkiler de gösteriyor. İsim vermeden ailemiz içinden ilginç bir olayı sizinle paylaşayım. Barcelona – Real Madrid rekabetini konu alan Rıdvan Dilmen'li bir hamburger firmasının reklamı vardı, hepiniz hatırlarsınız. Sırf bu reklamda Rıdvan Dilmen, Real Madrid'le hafiften dalga geçti diye, uzunca süre bu hamburger firmasını boykot eden bir editör arkadaşımız var. Neyse ki Real Madrid ilk maçı kazandı da bu arkadaşımız boykotundan vazgeçti. Ama son Şampiyonlar Ligi yenilgisinden sonra kararını gözden geçirecek mi, göreceğiz…

Yaşanan kamplaşmanın bir başka kanıtı da mikro blog sitesi twitter.com'daki tartışmalar. Spor dünyasından çoğumuzun yakından tanıdığı kelli felli adamlar, Barcelona – Real Madrid çekişmesi üzerinden birbirlerine hakaret yağdırıyorlar. Twitter'ı yakından takip edenler eminim ne demek istediğimi anlamıştır. Gerçekten olacak iş değil.

Güçlü olana yanaşmak


Yeniden "El Clasico"nun nasıl olup da bu kadar bilinir olduğu mevzusuna dönelim. Futbolun endüstriyelleşmesinin ve küreselleşmesinin vardığı nokta bunun nedenlerinden birisi… La Liga yöneticilerinin ellerindeki ürünü pazarlamaktaki üstün başarısı da bir başka neden… Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişimle insanların evden, işyerinden, cep telefonundan internet aracılığıyla isterse dünyanın öteki ucunda olsun, tüm spor gelişmelerini anında takip edebilmesi de önemli faktör… Hatta ve hatta PES, FIFA gibi bilgisayar oyunları da bir etken, orada en güçlü takımlar bunlar çünkü.

Oysa bir önemli faktör daha var. Bu da biraz Türkiye'deki taraftarlık müessesi ile de ilişkili. Bir takıma gönül veren söz konusu kitleye İngilizcede "supporter" (destekleyen) denirken bizde "taraftar" denilmesi manidar. (Seyirci tartışmasına hiç girmiyorum bile…) Çünkü bizde daha çok "taraf" olmak boyutu ön planda. Bu da yıllardır çoğunlukla güçlü olandan yana taraf olmak şeklinde yaşanmakta.

Elbette ki ülkemizde çok güzel örnekler de yaşanmakta (İzmir kulüplerinin yıllardır Süper Lig'den uzak olmasına karşın hala ciddi bir "taraftar" potansiyeline sahip olması gibi. Esat Dergi'nin son yazısında bunun güzel bir örneği var), ama bunlar ne yazık ki azınlıkta. Türkiye taraftar haritasını bu yüzden sosyal, kültürel, vb. faktörler değil, uzun vadede üç büyük İstanbul kulübünün elde ettiği başarılar şekillendiriyor.

Çünkü sosyolojik açıdan baktığımızda "sınıf dayanışması" kavramından bihaber toplumumuzda, güçlü olana yanaşmak, onun gücünün nimetlerinden yararlanmaya çalışmak, daha doğrusu yararlandığını sanmak sıkça görülen bir olgu. Bunun spor dünyasında yansıması ise  "taraftarın" güçlü olmayı, daha doğrusu kendini güçlü olanlarla özdeşleştirmeye çalışması. Bu yüzden güçlü bir kimlik isteyen "taraftarların" sportif ve ekonomik anlamda daha başarılı, medyada daha büyük lobisi olan, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, hatta Genelkurmay Başkanı'nın tuttuğu kulüplere yanaşmasından doğal ne olabilir ki?

Değişen koşullar, değişen dengeler

Bugüne dek geçerli formül buydu. Ancak son dönemde çok ciddi bir sorun var: Türk futbolunun gerilemesi; Süper Lig'de şampiyon 4 büyüklerden çıkar tezinin çöküşü; Galatasaray, Fenerbahçe gibi lokomotif kulüplerin bu sezon Avrupa kupalarında bırakın mart, nisan, mayıs ayını; eylül ayını bile görememesi… Yani güçlü olmak, güçlü görünmek için 4 büyüklerden birinin "taraftarı" olmak artık geçerli akçe değil. En azından yaşadığımız şu süreçte.

Türkiye'den umudunu kesenlerin yolu işte bu yüzden "El Clasico"da kesişiyor. Başarıya aç olanlar, Barcelona'nın ya da Real Madrid'in elde ettiği skorlarla kendilerini (son günlerin moda deyimiyle) tatmin ediyorlar.

İşte bütün mesele bu.

Yine El Clasico
Türk futbolseverler arasında ciddi kamplaşma var: Bir yanda Real Madrid'çiler diğer yanda Barcelona'cılar
Peki neden son yıllarda bu rekabet kızıştı? Bundan 10-15 yıl önce bu kadar önem verir miydik El Clasico'ya?

Elbette küreselleşmenin de ciddi payı var bunda. Ama asıl olarak bir boşluk. Başarıya açlığın payı yok mu?

Başarıya aç olma,güce tapma ve kendisine güçlü bir kimlik edinmenin bir aracı bu: Nerede Avrupa fatihi Galatasaray, nerede zaman zaman Avrupa'da kök söktüren Fenerbahçe

Kulüpler vaatlerde bulunmayı sürdürecekler: Avrupa'da başarı. Eğer Avrupa'da başarı gelseydi, toplumumuz bu kadar önemser miydi Real-Barça rekabetini?

Başarının anahtarı ne? Önce bir bakalım dev takımlara ve gelir kaynaklarına.

Football Money League ve rakamlar: En çok gelire kim sahip. Kimlerin maç günü gelirleri fazla, kimlerin TV yayın hakkı geliri fazla (STSL'yi kaç ülke canlı yayınlıyor), kimin merchandising'i fazla?

İyi diyorsunuz da Portekiz takımlarının başarısına ne demeli? Onların kaçı FML'de zirvede?
Bunun yanıtı Global Player Migration Report 2011'de yatıyor. Brezilyalıların göçü, sınırsız futbolcu transferi, vb. Kültürel faktörler belirleyici.

Ya Türkiye?  Şansımız "gurbetçi futbolcular". Ancak Avrupa'da başarı hayalden öte değil.

Ali Bakın
GÜNÜN İLGİ ÇEKEN VİDEOSU
Tümü
 Reklam