Sabah yazarları, Türk futbolundaki gündemi ve Beşiktaş'ta Abdullah Avcı'nın yerine teknik direktörlük görevine getirilen Sergen Yalçın'ın siyah beyazlı kulübe getireceklerini tartıştı. Tüm görüşleri, Sabah gazetesinden okuyabilirsiniz.
Büyük bir seyirci desteği ile geliyor. Bu santrfor transferinden bile önemli. Aynı periyodu Tudor sonrası, Fatih Terim ile Galatasaray da yaşadı. Taraftar, Terim'e öyle bir destek verdi ki, futbolcuların operasyon alanı kalmadı. Bunu gören kadro, Sergen Yalçın'a, önceki kaprisleri yapamaz. Bu durumu iyi yönetmesi ve kadrodan maksimumu almayı başarması gerekiyor. Çıkıp kendisi oynayamayacağına göre, kaliteyi arttırması da mümkün değil. Bundan sonrası mental ve taktik yönetimdir. Ancak Sergen Yalçın'dan mucize beklemeyelim. Abdullah Avcı 1,6 puan ortalaması ile ayrıldı takımdan. Eğer kalan 45 puanın, 25'ini alırsa kötünün iyisi olacak.
Başkan Ahmet Nur Çebi, seçimi kazandığı gibi Abdullah Avcı'ya sıcak bakmadığını vurgulamıştı. Başkan Çebi, tıpkı bir taraftar gibi Beşiktaş aşkıyla yanıp tutuşuyor. Kartal'ın başına da bir Kartal getirmeyi planlıyordu. Sergen Yalçın, Beşiktaş taraftarının destekleyeceği, arkasında duracağı bir hocadır. Ancak Sergen'in başarılı olabilmesi için Çebi yönetiminin öncelikli hedefi futbolculara para ödemek olmalıdır. Sergen'in genç ve dinamik yapısı, oyun aklı Beşiktaş'a katkı sağlayacaktır. Başta Burak Yılmaz olmak üzere tüm oyuncular da Sergen'e destek vermelidir.
Beşiktaş sezon başından beri sorunlar yaşayan bir takım. Çünkü mali yönden çok zor durumdalar. Oyuncuların parası zamanında verilmediği zaman performanslarında da düşüş olduğu bir gerçek. Yani bugün gelinen noktada olduğu gibi. Sergen Yalçın ile yapılan anlaşma Beşiktaş'ı düzlüğe çıkartabilir mi, yukarıda ortaya koyduğumuz tablo ile bana göre son derece zor. Ayrıca şunu da unutmayalım ki sezon başında transferlerde de yapılan çok ciddi yanlışlar var. Alınan oyuncular beklentileri karşılayamadı. Sergen Yalçın'ın elinde sihirli bir değnek yok. Gelir gelmez takım üzerinde büyük bir değişim yapması beklenemez.
Bu hafta Hüseyin Göçek dışında tartıştığımız hakem olmadı. Göçek zaten iki maçta bir bu satırların kahramanı oluyor. Çok kötü maç yönetti. VAR uygulamaları artık standart yakalamak üzere. Doğru dokunuş sayısı arttı. Şimdi yöneten hakemlere karşı güvenimizin artmasına sıra geldi. Mesela, Mete Kalkavan'ın penaltıya hükmettiği pozisyonda Antepli oyuncuya gösterdiği sarı kartı anlamadım. Direkt kırmızı olmalıydı. Beşiktaş'ın itirazı mantıklı. Ancak top Göztepeli oyuncuya verildikten sonra faul yapılıyor. Yani pozisyon bitiyor. Bu nedenle kural değil, hakem hatası olarak görüyorum. Eğer oyun aksaydı, başka şey söylerdim.
Hakem Göçek, topu oyuna soktuktan sonra Beşiktaş olası bir Göztepe atağında golü yeseydi kural hatası gündeme gelebilirdi. Ama top oyuna girdikten sonra oyun bir faul ile durdu. Göztepe'nin golü de bu faul atışı sonrasında geldi. Benim bilgime göre bir kural hatası yok.
Toplumda yanlış bilinen bir husus var. Her kural hatasında maç tekrarlanmaz. Bir kural hatasında maçın tekrarlanabilmesi için öncelikle bu kural hatasından bir takımın mağdur olması icap eder. Yoksa bir kural hatası var diye maçı tekrar etmek söz konusu bile olamaz. Örneğin yıllar önce F.Bahçe-Rize maçında Rizesporlu Victoria, 80. dakikalarda ikinci sarı kartı gördü ama oyundan atılmadı. Dolayısıyla Rize yaklaşık 10 dakika 10 kişi oynaması gerekirken 11 kişi oynadı. Futbolun doğal nizamında bir kişi eksik oynamak ve 10 dakika sürenin kalması mağduriyet yaratır. Dolayısıyla maçın tekrarı doğruydu.
Peki İzmir'de ne oldu? Hakem Hüseyin Göçek, kural hatası yaptı. Aklı eski uygulamaya gitti ve sakatlık için oyunu durdurup topu, topun olduğu yerden Göztepeliler'e verdi. Oysa ki hakem atışı Beşiktaş ceza alanı içinde olmalı ve top Beşiktaşlı oyuncunun önüne bırakılmalıydı. Tamam, bu bir kural hatası amaaaa Göztepeli, topu hakem atışından alıp direkt gol yapsa ya da ortaladığı topu biri kafayla tamamlayıp Göztepe yine golü atsa bu mağduriyet yaratır ve maçın tekrarını gerektirir. Oysa ki Göztepeli aldı, paslaşmalar oldu, o anda faul yapıldı, oyun durdu, baraj kuruldu, orta yapıldı ve öyle gol geldi. Şahsi fikrim bu kural hatası ile maçın tekrarlanmaması şeklinde.
Sivas'ın evinde puan kaybetmesi zirve yarışındaki takımların iştahını kabarttı. Rize'nin oyun modeli Sivas'a karşı oynayacak takımlar için bir rol model olacaktır. Eğer Sivas, yeni bir oyun geliştiremezse puan kayıpları yaşamaya devam eder. F.Bahçe, evinde olağanüstü oynuyor. Başakşehir gibi sistem takımına karşı Yanal'ın oyuncuları ezici bir üstünlük kurdu. F.Bahçe, evindeki oyun kalitesini deplasmana taşırsa şampiyon adayı olur.
G.Saray, kazanmaktan çok 60 dakikalık iyi oyunuyla göz doldurdu. G.Saraylı oyuncuların takım oyununa sadık kalarak yardımlaşmayı ön plana çıkardıklarını gördük ama en önemlisi, Terim'in takımlarında kanat ataklarının önemi çoktur. İlk devre G.Saray kanatsız uçak gibiydi. İkinci yarıda bekler dahil kanatların çalışması keyif vermeye başladı. Emre Akbaba'nın müthiş geri dönüşü G.Saray'a sadece itici güç olmadı, Falcao'nun da gol yollarında verimli olmasını sağladı.
Oyun gücüne baktığımızda F.Bahçe doğal favori konumuna geçti. Bu dört haftada nereye gideceğini göreceğiz. G.Saray sezonun en iyi maçını oynadı. Sadece mücadele etmekle kalmadı, temposunu da maç boyu korudu. Bu istikrarı korursa oyuncu kalitesini de devreye sokabilir. Sivas kazanmak için oynamaktan, "kazanmak zorunda" olduğu döneme geçti. Artık daha dirençli rakipler bulacak karşısında. Oyun, oyuncular aynı ama artık maçların "kategorisi" değişti. Kırılma noktasındalar.
Sivas, F.Bahçe, Başakşehir, Trabzon ve G.Saray birbirine çok yakın şanslara sahip. Aralarında oynadıkları her maç bir final. Alınabilecek bir beraberlik ya da yenilgi birinci takımı dördüncü, 4. takımı da lider hale getirebilir.
