Haber Tarihi: 06 Nisan 2020 08:18 - Güncelleme Tarihi: 06 Nisan 2020 08:18

Uzay çağı adı verilen dönemin hangi yıl başladığı kabul edilir? Uzay çağı ne zaman başlamıştır?

Kim Milyoner Olmak İster tüm heyecanı ile atv ekranlarında devam ediyor. Az önce sorulan Uzay çağı adı verilen dönemin hangi yıl başladığı kabul edilir? sorusu da izleyenler için merak konusu oldu. Peki, az önce Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında sorulan Uzay çağı adı verilen dönemin hangi yıl başladığı kabul edilir? sorusun yanıtı ne olabilir?

Uzay çağı adı verilen dönemin hangi yıl başladığı kabul edilir? Uzay çağı ne zaman başlamıştır?
Abone Ol
Türkiye'nin sevilen bilgi yarışması Kim Milyoner Olmak İster izleyenleri TV ekranlarına kilitlemeye devam ediyor. Kim Milyoner Olmak İster'de az önce sorulan ilginç soru merak konusu oldu. Uzay çağı adı verilen dönemin hangi yıl başladığı kabul edilir?
A) 1937

B) 1949

C) 1957

D) 1969

Uzay Çağı Sputnik 1 ile birlikte 1957 yılında başlamıştır.

Cevap: 1957

Uzay Çağı Nasıl Başladı?

4 Ekim 1957 günü tüm dünyanın gözleri uzaya çevrilmiş, gökyüzünde daha önce hiç görmedikleri bir şeyi bulmaya çalışıyorlardı. Bu, insanlık tarihi için olağandışı bir gündü.  Milyonlarca yıldır tek uydusu olan Ay'la güneşin çevresinde dolanan Dünya adındaki gezegen, şimdi her bir buçuk saatte bir çevresini dolaşan küçük, insan yapısı başka bir uydu daha kazanmıştı


Uzaya gönderilen ilk uydunun adı Sputnik 1 idi. Bu sözcük Rusça "uydu" anlamına geliyordu. Sputnik 1, yeryuvarlağından yüzlerce kilometre ötedeki yumurta biçimi yörüngesine Sovyetler Birliği tarafından yerleştirilmişti. Sovyet uydusu, son yazın hafif aydınlığında gökten geçerken çıplak gözle görülebiliyordu. Gün ışığının vurmasıyla Sputnik 1 ve yörüngedeki yol arkadaşı roket çok hızlı hareket eden parlak yıldızlar gibi ışıldıyorlardı. Sputnik 1'in verdiği "bip-bip" işaretleri her uygar ülkedeki radyo istasyonları tarafından yayınlandı. NBC spikeri, "İşittiğiniz ses, eskiyle yeniyi sonsuza dek ayırıyor" diyerek yeni bir çağın başladığını duyuruyordu.

Sovyetler Birliği'nin yörüngeye bir uydu oturtan ilk devlet olması insanlık adına büyük bir başarıydı. Ama ABD gibi ilk olmayı düşlediklerinden düş kırıklığı yaşayanlar da vardı. Yine de Dünya'nın ilk insan yapısı yapay uydusu, Batı ile Doğu arasındaki düşünce soğuk savaşında yalnız bir Sovyet başarısı olmaktan çok öte bir şeydi. Macellan'ın, çevresini ancak üç yılda dolaştığı bu koca Dünya, Sputnik 1 ile insan yapısı bir Ay tarafından her doksan beş dakikada dolaşılabilen bir gezegen haline gelivermişti.

Sputnik 1'in yörüngeye oturtulması, uzay çağını başlatan olay olmakla kalmamış, Soğuk Savaş'ın tüm şiddetiyle sürdüğü yıllarda dünyanın dengesini de değiştirmişti.

Uzaya Gönderilen İlk Uydunun Öyküsü

Yapay bir uydunun yörüngeye yerleştirilmesindeki en önemli sorun, onu yörüngeye taşıyabilecek bir roketin yapılması idi. ABD'liler bu konuda bir adım önde görünüyordu. Çünkü Nazi Almanya'sının en büyük bilim adamlarından biri olan Wernher von Braun, Sovyetler Birliği yerine kendilerine teslim olmayı tercih etmişti. Wernher von Braun, Hitler Almanya'sının silahlı kuvvetleri olan Wehrmacth adına çalışan bir roket bilimciydi. ABD'li fizik profesörü Robert H. Goddard'ın çalışmalarını temel alarak II. Dünya Savaşı yıllarında Hitler için sıvı yakıtla çalışan roketler geliştirmeye çalışmıştı. Onun ve ekibinin geliştirdiği 300 km erime ve 1.000 kg savaş başlığı taşıma kapasitesine sahip V-2 füzesi uzaya ulaşma amacı taşıyan ilk roket oldu.  Gerçi roket Hitler'in isteği üzerine İngiltere'nin bombalanmasında kullanılsa da, hedeften oldukça şaşan bir güdüm sitemine sahip olsa da o dönemde benzerlerinden çok daha fazla gelişmişti. Başkan Eisenhower, von Braun'un çalışmalarına güvenerek 1955'in ortalarında yaptığı açıklamada, iki yıl sonraki Uluslararası Jeofizik Yılı'nda ilk yapay uyduyu kendilerinin yörüngeye yerleştireceklerini duyurduğunda kendinden oldukça emin görünüyordu.

Sovyetler'in yine de bir avantajı vardı. Wernher von Braun ve ekibi ABD'ye iltica etmiş olabilirdi ama Almanların II. Dünya Savaşı sırasında roket araştırma merkezleri olan Peenemünde, savaşın ardından Sovyetler'in egemenliğinde kalmıştı. Burada ele geçirilen bilimsel belgeler oldukça işlerine yarayacaktı.

Sovyetler Birliği uzaya gönderilecek ilk yapay uydunun çalışmalarına 1954 yılında başlamıştı. Sovyet uzay programını yürüten RKK Energiya'ya bağlı OKB-1'deki çalışmalar öylesine büyük bir gizlilik içinde yürütülüyordu ki, Sovyet uzay programının başındaki isim olan Sergey Korolyov'un adını üst düzey yetkililer dışında kimse bilmiyordu. Kısaca herkes onu "Baş Tasarımcı" olarak tanıyordu.

İlk yapay uydunun yörüngeye yerleştirmesi için seçilen roket, kıtalararası balistik füze olan R7 Semyorka'ydı. 15 Mayıs 1957'deki ilk deneme başarısız oldu. Ardından yapılan ikinci ve üçüncü denemeler de… Roketler hedeflenen yüksekliğe ulaşmadan patlıyordu. Dördüncü ve beşinci denemede hedeflenen yüksekliğe ulaşıldı fakat bu sefer de başlıklar patladı. Sonunda Sergey Korolyov, Kremlin'i ikna ederek roket üzerinde istediği değişiklikleri yapabilmek için izin aldı. Modifiye edilen yeni R7 Semyorka roketi, 29 m uzunluğunda, 2,9 m çapında ve 272 ton ağırlığındaydı. Sıvı oksijen ve kerosenle çalışan sahip bu roket, taşıdığı yükü yalnızca 5 km civarında bir hata payı ile çıkarabilecek kapasiteye sahipti.

Roketin çalışmaları sürerken aynı zamanda uzaya gönderilecek uydu için de yapılan çalışmalar sürüyordu. Sovyet bilim adamları, 1956 Ocak ayında kod adı "Object-D" olan bir uydu üzerinde çalışmaya başlamıştı. 1400 kg ağırlığındaki bu uydu Dünya'nın atmosferi ve uzay hakkında ölçümler yapabilmek için dönemine göre oldukça gelişmiş telemetri sistemleri ile donatılacaktı. Ancak Kasım 1956'da Sergey Korolyov, böyle karmaşık bir uydunun yapımının oldukça uzun süreceği ve ABD ile başlayan uzay yarışında geriye düşmelerine neden olacağını anlayarak daha basit bir tasarım yapılmasını istedi.  Böylece Mikhail Khomyakov'un baş tasarımcısı olduğu Object PS-1 ve PS-2  (PS: Prosteishii Sputnik- Basit Uydu) kod adlı çok daha basit olan yeni bir tasarımda karar kılındı.

Fırlatma tarihi için 4 Ekim 1957 günü belirlenmişti. Günümüzde Kazakistan sınırları içinde bulunan Baykonur Uzay Üssü'nde bütün hazırlıklar bitirildi ve Sputnik-1'i taşıyacak roket, Eşgüdümlü Evrensel Zaman (UTC) sistemine göre 4 Ekim saat 19.28.34'te fırlatıldı. Kalkıştan 116 saniye sonra önce yan iticiler ve birinci kademe roketler araçtan ayrıldı. 295 saniye sonra ise ana motorlar sustu. Saniyede 7780 metre hızla yol alan Sputnik 1, 223 km yükseklikteki yörüngesine yerleşince Korolyov ve ekibi soluklarını tutarak beklemeye başladılar. Dünya çevresindeki ilk tur tamamlayınca Korolyov ahizeyi kaldırdı ve Kruşçev'e müjdeyi verdi.

Sputnik 1, bir conta ve 36 vida ile birbirine bağlanarak hava geçirilmez hale getirilen 58,5 cm. çapında ve 83 kg ağırlığında içi boş iki yarım küreden ibaretti. İçi nitrojen gazıyla doldurulan küreyi, 1 milimetre kalınlığında alüminyum-magnezyum-titanyum karışımı bir alaşımından yapılmış koruyucu ceket koruyordu. İletişim, yaklaşık 2,5 metre uzunluğunda 4 anten çubuğu, 1 watt gücünde 20.005 MHz ve 40.002 Mh frekansında yayın yapan iki radyo vericisi ile sağlanıyordu. Kürenin içindeki sıcaklığın sabit bir derecede kalması için içine bir de ısıtıcı konulmuştu.

Sputnik 1'in radyo vericileri, ona güç veren 51 kg. ağırlığındaki gümüş-çinko pilleri bitene kadar 23 gün boyunca dünyaya sinyal göndermeyi sürdürdü. 27 Ekim 1957'de artık yayın yapamaz oldu. Uzaydaki 92 günün ardından 4 Ocak 1958'de atmosfere girerek yandığında dünya yörüngesinde 1.400 tur atmış ve yaklaşık 70 milyon km yol almıştı.

Sputnik Krizi

Ömrü her ne kadar kısa olsa da Sputnik Krizi'nin yarattığı etki neredeyse Pearl Harbor Saldırısı ile aynıydı. İlk Sovyet atom bombası denemesi yapıldığında ABD'liler şaşkına dönmüştü. Açıkçası, tekellerinde olan bir silahın Sovyetler Birliği tarafından bu kadar erken geliştirilmesini beklemiyorlardı. Ama yine de teknolojik üstünlüğün hâlâ kendilerinde olduğuna inanıyorlardı. Oysa şimdi Sovyetler Birliği ilk yapay uyduyu yörüngeye oturtmuş; hem Amerika hem de dünya uzay yarışında ABD'nin teknolojik açıdan geride kaldığının farkına varmıştı.

Sputnik Krizi'nin ikinci etkisi daha dehşet vericiydi. O güne değin SSCB uçaklarının kısıtlı menzilleri nedeniyle Sovyetler Birliği'nin ABD'ye nükleer silahlarla vuramayacağı düşüncesi egemendi. Oysa şimdi, Sovyetler Birliği yörüngeye uydu yerleştirebildiğine göre pekala kendi topraklarından fırlatacakları nükleer silahlarla ABD'yi vurabilirlerdi. Bu nedenle Sputnik 1 Amerika'yı oldukça korkutmuştu.

Başkan Dwight Eisenhower hiç vakit yitirmeden Amerikan üniversitelerinde akademik standartları yükseltmek için bütçeden eğitime ayrılan payın artırılmasını istedi. Sovyet eğitim sisteminin incelenmesi ve birçok noktanın ABD'nin eğitim sistemine uyarlanmasıyla birlikte başlayan bu süreç neredeyse tüm eğitim sistemini yenileyerek teknolojide liderliğin tekrar ele geçirilmesiyle sonuçlanacaktı. Eisenhower bu amaçla ayrıca tonlarca ağırlıktaki casus uyduları uzaya götürecek Saturn 5 roketi çalışmalarının hızlandırılmasını da emretmiş ve ertesi yıl Amerikan uzay çalışmalarına yön verecek olan NASA kurulmuştu.

ABD'nin Uydu Denemesi: Kaputnik


Times of London muhabiri ABD yetkililere ne düşündüklerini sorduklarında, von Braun yanındakilere dönerek "Tüm ABD beni lanetleyecek" demişti. Yaşanan prestij kaybını azaltmak isteyen Başkan Eisenhower, "Gökyüzünde ufacık bir top nedir ki?" diyerek Sputnik 1'in başarısını küçük görüyor; Eisenhower'ın basın danışmanı S. Adams ise "ABD'nin programı bilimsel amaçlıdır, uzayda basketbol oynamak için değil" diyerek dalga geçmeye çalışıyordu.  Oysa sanki bu demeçlerin verileceğini biliyormuş gibi Ruslar kasıtlı olarak hem Sputnik'in ve hem de onu taşıyan roketin dışını parlatmıştı. Amaçları insanların Sputnik ya da onu taşıyan roketi gece görebilmesiydi. Sputnik 1, atmosferde yanana kadar 6. kadirden bir cisim parlaklığında gözlenebildi. Sputnik 1'i yörüngeye çıkaran roket de 1. kadirde görülebilmekteydi.

Washington yönetimi yaşanan prestij kaybının ardından, Vanguard roketi ile TV3 adlı uyduyu uzaya göndererek Ruslara karşılık vermek istedi. Yalnızca 1.8 kilo olan bu uyduya küçüklüğünden dolayı "Greyfurt" lakabı takılmıştı. Vanguard, 5 Aralık 1957 tarihinde tüm basının katıldığı bir törenle ateşlendi. Roket yerden 120 cm. (evet yalnızca 120 cm) yükselip yanarak düştü ve taşıdığı uydu yere yuvarlandı.  Ertesi gün ABD basını rokete yeni adlar bulmuştu: Kaputnik, Flopnik, Oopsnik, Stayputnik…

ABD böylesine sorunlar yaşarken Sovyet bilim adamları 3 Kasım 1957'de insan yapısı ikinci uydu olan Sputnik 2'yi çoktan uzaya göndermişlerdi. 508 kilo 300 gram ağırlığında olan uyduda Laika adında bir de dişi köpek vardı.

Sovyetler bu konuda yaptıkları açıklamada, Sputnik 2'nin yolcusu Laika'nın beş buçuk kilo ağırlığında olduğunu, uyduyu yörüngesine oturtmak için gerekli olan saatte 28.793 kilometre hızdan etkilenmeyeceğini söylüyordu. Sovyet Profesör Apatoli A. Blagonravov da köpeğin uydu şartlarına göre yetiştirildiğini açıklamıştı.

Sputnik II'nin radyo vericileri 10 Kasım 1957 günü sustu. Sovyet bilim adamları 11 ve 12 Kasım 1957 günleri verdikleri demeçlerde Laika'nın ölmüş olacağını bildirdiler.

Laika'nın yetiştirilmesinde çalışmış olan Sovyet fizyoloji bilgini Doktor Alexei Pokrovsky 15 Kasım 1957 günü Moskova'da düzenlenen bir basın toplantısında, Sputnik 2'nin oksijen tazeleme aygıtında meydana gelen duraklama yüzünden Laika'nın öldüğünü, ama hayvanın en ufak bir acı duymadığını açıkladı. Pokrovsky ve basın toplantısında bulunan öbür Sovyet bilginleri şu açıklamayı yaptı: "Sovyetler Birliği, içindekilere zarar gelmeden bir uyduyu yeryüzüne indirme problemini şimdilik tam anlamıyla çözmüş olmadığı için Laika'nın yeryüzüne dönmesi söz konusu değildi."

Sonuç olarak Laika ölmüş, ama uzaya giden ilk canlı olmuştu

Haber ile daha fazlasına ulaşın:
Gündem

Diğer Haberler

Daha fazla göster
 Reklam 

SON HABERLER

yukarı ok