Haber Tarihi: 28 Eylül 2020 15:10 - Güncelleme Tarihi: 28 Eylül 2020 15:10

Gazali kimdir, İmam Gazali hayatı, Gazali ne demek

TRT 1'deki Uyanış Büyük Selçuklu dizisini izleyenler İmam Gazzali'yi onun hayatını ve oynayan Cemal Toktaş'ı merak ediyor. İşte İmam Gazzali ile ilgili merak edilen sorulara tüm cevaplar...

Gazali kimdir, İmam Gazali hayatı, Gazali ne demek
Abone Ol
Gazzali ya da tam adıyla Hüccetü'l-İslam Ebu Hamid MuHammed bin MuHammed bin MuHammed bin AHmed el-Gazzali et-Tusi (d. 1058, Tus - ö. 18 Aralık 1111, Tus), Büyük Selçuklu Devleti devrinin İslam alimi, filozofu, mutasavvıfı ve müderrisi. Fars asıllı olduğu sanılan[3] Gazzali'nin lakabları Huccetü'l-İslam ve Zeynüddin'dir. Genel olarak Gazzali ve İmam-ı Gazzali isimleriyle tanınmaktadır.
Gazali ne demek cevabı

Gazali'nin iki kelime anlamı vardır. Gazale'de doğduğu için Gazali dendiği veya babası yün eğirici, iplikçi (Gazzal) olduğu için Gazali denmektedir.

Doğduğu kasabaya nisbetle Tusi diye de anılmakla birlikte onun adını bile unutturacak derecede meşhur olan nisbesi Gazzali'dir (Gazali). Yazılışları aynı olan bu iki nisbeden hangisinin doğru olduğu meselesi eski kaynaklarda ve yeni araştırmalarda tartışılmış, fakat kesin bir sonuca varılamamıştır. Zehebi'nin aktardığı bir anekdota göre bizzat kendisi, "İnsanlar beni çift 'z' ile (Gazzali diye) anıyorlar; halbuki ben Gazale denilen bir köydenim" demiştir. Buna benzer bir açıklama, onun kızlarından birinin soyundan geldiği rivayet edilen Şeyh Necmeddin Muhammed'e de nisbet edilmiştir. Buna karşılık eski tarih ve tabakat müelliflerinin büyük çoğunluğuna göre Ebu Hamid, babasının mesleğine (gazzal "yün eğirici, iplikçi") nisbetle Gazzali diye anılmıştır. Nitekim İbn Hallikan da Gazali şeklindeki okuyuşu yaygın kullanıma aykırı görür; ayrıca bir kimseyi mesleğine nisbetle anmanın Harizm ve Cürcan yörelerinde adet olduğunu belirtir

UYANIŞ BÜYÜK SELÇUKLU FRAGMANI İZLE



Hayatı ve yaşadığı dönem

Gazzali'nin otobiyografisi
Gazzali Hicri 450 (Miladi 1058) yılında Horasan'ın Tus şehrinde doğmuştur. İlk öğrenimini Tus'ta Ahmed bin Muhammed er-Razikani'den almış, daha sonra Cürcan şehrine giderek Ebu Nasr el-İsmaili'den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi'nde öğrenim görmüş, itikadi düşünce olarak Ebü'l Hasan Eş'ari'den ve ameli görüş olarak ise Şafii'den etkilenmiştir. Hocası İmam-ı Harameyn lakaplı Abdülmelik el-Cüveyni 1085 yılında ölünce Nişabur'dan Büyük Selçuklu Devleti'nin veziri Nizamülmülk'ün yanına gider. Nizamülmülk'ün huzurunda olan bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer bilginlerden üstünlüğünü kanıtlayarak 1091 yılında Bağdat'taki Nizamiye Medresesi'nin Baş Müderrisliği'ne tayin edilir. Burada bilgisi ve edindiği öğrenci topluluğuyla kısa sürede ün ve saygınlık kazandı. Tasavvuf'a yöneldi ve Ebu Ali Farmedi'nin te'ṣīriyle bu alanda yoğunlaştı. Bu ilgi ve Hac arzusuyla medresedeki vażifesini bırakarak 1095 yılında Bağdad'dan ayrıldı ve Şam'a gitti.[5] Şam da iki yıl kaldıktan sonra 1097 yılında Hac'a gitti.


Hac sonrası Şam'a döndü ve buradan Bağdat yoluyla Tus'a geçti. Şam ve Tus'ta bulunduğu sürede uzlet yaşamı sürdü ve tasavvuf alanında ilerledi. Bağdat'tan ayrılışından on bir yıl sonra 1106 yılında Nizamülmülk'ün oğlu Fahrülmülk'ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesinde tekrar eğitim vermeye başladı. Buradan kısa süre sonra Tus'a dönerek yaptırdığı Tekke'de müritleriyle birlikte Sufi yaşamı sürdü. Gazzali 1111 (Hicri 505) yılında doğum yeri olan İran'ın Tus şehrinde vefat etti.[6]

Gazzali'nin anıtının giriş kapısı

Gazzali'nin yaşadığı dönemde İslam aleminde siyasi ve fikri büyük bir karmaşa hakimdi. Bağdat'ta Abbasi halifelerinin gücü zayıflamasına karşın Büyük Selçuklu Devleti'nin sınırları genişliyor ve nüfuzu artıyordu. Melikşah'ın veziri Nizamülmülk savaş meydanlarında zaferler kazanıyor, ilim meclisleri denilen tartışma ortamlarını ve medreseleri açıyordu. Bu dönemde Mısır tahtında Şii-Fatımi hanedanı vardı. Avrupa'da ise Endülüs Emevi Devleti gerilemekte idi.

İlk Haçlı Seferi de Gazzali döneminde yapılmış, Gazzali 40 yaşında iken Antakya haçlılarca kuşatılmış bir yıl sonra da Kudüs ele geçirilmiştir. Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam da Gazzali ile aynı çağda yaşayan tanınmış kişilerdir. İslam alemindeki bu karışıklığı fikri bir çöküntü tamamlıyordu.

Fikir hayatı ve etkileri

Gazzali'nin öğrenme merakı onun çok sayıda dini ve fikri akımları araştırmasına neden oldu. Yaşadığı dönemde hakikati bulmak isteyen insanların dört kısıma ayrıldığını ve her birinin hakikati kendi yolunda aradığını gördü. Bunlar; felsefeciler, kelamcılar, sufiler, batınilerdi. Hepsinin görüşlerini inceleyerek; kelam, felsefe ve Batınilik yolunu kitaplarında ayrıntılarıyla tenkit etti ve sufilerin yolu olan tasavvufa yönelerek hakikati bu yolda aradı. Gazzali bu geçirdiği süreci El-Münkız Mine'd Dalal adlı kitabında şöyle anlatır;

"Gençliğimden itibaren 50 yaşımı aştığım bu ana gelinceye kadar, bu engin denizlerin derinliklerine dalmaktan hiç geri durmadım. Coşkulu denizlere çekingen korkaklar gibi değil, cesur kimselerin dalışı gibi daldım, gördüğüm her meselenin üzerine atladım. Her zorluğun içine apansız girdim. Her fırkanın inanış ve fikirlerini inceliyor, her grubun tuttuğu yolun inceliklerini ortaya çıkarmaya çalışıyordum. Araştırdığım fırkaların hak veya batıl, sünnete uygun veya bidat sahibi olmaları konusunda ayrım yapmıyordum. Batınilik yolunu tutmuş her fırkanın, bu düşünceyle ne hedeflediklerini öğrenmeye çalıştım. Zahirilik yolunu tutmuş olanların, bununla neler elde ettiklerini ortaya çıkarmaya gayret ettim. Felsefe yolunu tutmuş olanların, sahip oldukları felsefeyi bütün esaslarıyla öğrenmeye özen gösterdim. Hiçbir kelam alimini dışarıda bırakmadan kelamdaki yöntemini ve mücadelesini öğrenmeye çaba gösterdim. Bütün gücümle ne kadar sufi var ise onun sufiliğindeki sırları öğrenmeye, ne kadar abid var ise bu ibadetleriyle neler kazandığını araştırmaya çalıştım. Bütün zındıkların, Allah'ın varlığını ve sıfatlarını kabul etmeyenlerin, bu inanış veya inkarlarının arkasında yatan sebepleri titizlikle araştırdım. Her şeyin hakikatini öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim bir hasletim olmuştur. Bu hasletler, Allah tarafından benim yaratılışıma ve hamuruma katılmış özelliklerdir; benim seçimim ve tercihim değildir. Bunun sonucunda çocukluğumun coşkulu çağlarından itibaren taklit bağlarından sıyrıldım ve büyüklerimizden miras kalan sırf taklide dayalı inanç esaslarından koptum. Çünkü Hristiyan çocuklarının hepsi bu din üzere yetiştiklerini, Yahudi çocuklarının sürekli bu dinin esaslarına göre büyüdüklerini, Müslüman çocuklarında istisnasız İslam dini üzere yetişmekte olduklarını görmekteydim. Yaratılıştan gelen asli hakikati ve ana baba ile hocalar aracılığıyla kazanılan sonraki inanç esasları ve taklit unsurlarının hakikatini öğrenme konusunda içimde büyük bir istek oluştu. Taklit, başlangıçta birtakım telkinlere dayanmaktaydı. Bunların da hangilerinin hak ve batıl olduğu konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Kendime şöyle dedim: Benim istediğim, her şeyin gerçek yüzünü öğrenmektir. Öyleyse önce bilginin gerçek yüzünün ne olduğunu öğrenmekle işe başlamam gerekir."


Gazzali'ye göre O dönemde İslamiyet'in birliğine kötü anlamda doğrudan etki edecek fikirler hızla yayılıyor, bir taraftan Yunan felsefesi ile İslam inancını yeniden yazmaya çalışan filozoflar, diğer yandan Kur'an'ın apaçık ayetlerini karanlık ve gizemli tefsirlere konu yapan Batıniler, İslam dinine ve Ehl-i sünnet itikadının bütünlüğüne büyük zarar veriyordu.[8]

Batınilik, Gazzali'nin döneminde ortaya çıkmış ve Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk bu görüşün üyeleri tarafından öldürülmüştür. Gazzali bu dönemde Ehl-i Sünnet dışı grupların görüşlerine karşı reddiyeler yazarak mücadele etmiş, Mu'tezile ve Batınilik'e karşı altı tane eser yazmıştır.

Felsefeye karşı verdiği mücadele ile İslam dünyasında felsefi düşüncenin gelişmesini önlediği düşünülmektedir. Yunan felsefesine karşı yazdığı reddiyeler sonucunda İbn-i Rüşd, İbn-i Tufeyl ve İbn-i Bacce gibi düşünürler felsefeyi ona karşı savunmak ihtiyacı duydular. Gazzali felsefe öğrenerek ve felsefi yöntemler kullanarak felsefecilerle tartışmış, sert eleştirilerini reddiyeler şeklinde yazarak Aristoteles, İbni Sina ve Farabi'nin üzerine yöneltmiştir.[5]

Gazzali'nin felsefeye yönelik olumsuz tutumuna karşın mantığın birçok yanını İslam din bilimlerine sokmada önemli katkısı olmuştur.

Gazzali İslam inanç felsefesi olan Kelam'ın daha çok akaid kısmına önem vermiş ve akıl yerine sezgiyi ön planda tutmuştur. Mantık ve münazara ilkelerini kullanmıştır. Bununla beraber Kelam ile tatmin olmayan Gazzali tasavvufa yönelerek aklın yerine mükaşefeyi koymuştur. Sufizm ve Şeriat alanında büyük rol oynamış, Sufizm kavramını şeriat yasaları ile birleştirmiş, eserlerinde tasavvufu ilk olarak teorik anlamda açıklamıştır. Çalışmalarında Ehl-i Sünnet görüşünü benimsediği ve diğer görüşlere karşıt olduğu da söylenebilir. Katkılarıyla tasavvufun uzun süre yaşayabilmesini sağladı.

Gazzali Ortaçağ Müslüman ve Hristiyan filozoflarını büyük ölçüde etkilemiş, çalışmaları İslam dünyasında Avrupalı bilginlerin dikkatini çeken ilk şey olmuştur. Aziz Thomas Aquinas (1225-1274) bunlardan biridir. Gazzali'nin etkisi Aziz Thomas Aquinas'ın Hıristiyan teolojisi ile ilgili çalışmalarıyla karşılaştırılsa da ikisi arasında metot ve inanç bakımından bazı büyük farklılıklar vardır. Gazzali Müslüman inancına sahip olmayan (Aristoteles ve Sokrates gibi Antik Yunan filozofları) düşünürleri ve onların fikirlerini reddeder. Thomas Aquinas ise Yunan ve Latin etkilerini çalışmalarında göstermiş ve bütün herkesi kucaklamıştır.[9]

Gazzali'nin kitapları birçok Batı diline çevrilmiştir. Eyyühe'l Veled adlı kitabı Unesco tarafından 1951'de Fransızca'ya, İngilizce'ye ve İspanyolca'ya tercüme edilmiş ve bunun gibi birçok kitabı da çeşitli dillere çevrilerek basılmıştır.

Gazzali ve tasavvuf

Gazzali'nin doğduğu ve büyüdüğü yer olan Tus, o yüzyılda büyük bir tasavvuf merkezi olarak anılıyordu. Gazzalinin öğrencilik hayatında tasavvuf geri planda kaldı. Geçirmiş olduğu ruhsal bunalım sonrasında tasavvufa yöneldi. Silsile-i saadat'tan olan hocası Ebu Ali Farmedi'den dersler alarak, tasavvuf konusunda icazet aldı. Gazzali'ye göre tasavvuf, insanın manevi hastalıklarından kurtulmasında en önemli etkendir. Kimya-i Saadet adlı eserinde şöyle der[10];

"Beden kalbin ülkesidir. Bu ülkede kalbin birçok askeri vardır. Kalb ahiret için yaratılmıştır. Allah'ı tanımak ise onun yarattıklarını bilmekten geçer. İnsanın batınında olan sıfatların genel hayvanlara, bazısı yırtıcı hayvanlara, bazısı şeytanlara ve meleklere ait olan sıfatlardır. İnsan bunların hangisinden olduğunun farkına varmalıdır. Çünkü insan bunları bilmezse doğru yolu bulamaz. Bu saydığımız sıfatların her birinin gıdası farklıdır. Hayvanın gıdası yemek, uyumak ve çiftleşmektir. Yırtıcı hayvanların gıdası mutluluğu da parçalamak, saldırmak ve öldürmektir. Şeytanların gıdası ise aldatmak, hile ve kötülük yapmaktır. Meleklerin gıdası ise Allah'ın cemalini müşahede etmektir. Hırs, hayvan ve yırtıcı hayvan sıfatları melekliğe çıkan yol değildir. Eğer sen aslında melek cevheri isen Allah'ı tanımaya uğraş ve kendini o cemali müşahede edecek hale getir. Kendini öfke ve şehvetin elinden kurtar ve bu hayvan sıfatlarının sende niçin yaratıldığını anlamaya çalış."

alimlerin sınıflandırılması

Gazzali hakikati araştıran alimleri dört sınıfa ayırır.[11]

Batıniler: Hakikatin "imam"dan talim yolu ile öğrenileceğini kabul ederler.
Filozoflar: Hakikatin bürhan, delil ve mantıkla öğrenileceğini kabul ederler.
Kelamcılar: Rey ve istidlal sahibi olduklarını kabul ederler.
Mutasavvıflar: Hakikatin keşf ve ilhamla öğrenileceğini kabul ederler.

Eserleri
Gazzali'nin, risale ve reddiyeleri ile birlikte 500'e yakın kitap yazdığı hakkında bilgiler vardır. Mısırlı bilim adamı Abdurrahman Bedevi yapmış olduğu araştırmalara göre, Gazzali'nin 457 adet kitap yazdığını belirtir. Ancak günümüze kadar ulaşan eserlerinin sayısı 75 tanedir.[12]

İhya-u Ulumi'd-din - Gazzali'nin en çok bilinen ve en büyük eseridir. Bu kitapta fıkıh ve tasavvuf konuları ele alınmıştır. Dört kısımdan oluşur. Kitap yazılışından bu yana İslam dünyasında çok okunan kitaplar arasındadır. Kitaba dair çeşitli şerhlerde yazılmıştır.
El münkız mine'd Dalal - Bu kitabında, hakikate nasıl eriştiğini anlatmakta ve bazı fırkaları inceleyerek tenkit etmektedir.
Makaasidü'l Felasife - Felsefeyi tenkit etmeden önceki incelemesidir.
El Mustafa - Fıkıh usulü'ne ait konular içerir, dört bölümden oluşmaktadır.
Tehafütü'l Felasife - Aristo felsefesine tenkit amacıyla yazılmıştır.
El İktisad fi'l İtikad - Kitap, itikad konuları içerir.
Kimya-i Saadet - iman ve ahlaka ait konuları içerir. İhya'u Ulumi'd Din kitabının kısa bir Farsçaya çevrisi niteliğini taşır.
El Kıstasü'l Müstakim ve Fedaih-ul-Batıniyye - Batınilere reddiye ve tenkit olarak yazılmıştır.
Bidayetü'l Hidaye - Din ve ahlak bilgilerini öğreten bir kitaptır. Birinci kısmında zahiri ibadet ve ahlaktan ikinci kısmında kalbin itaat ve isyanı konusunu ele alır. Daha sonra göz, kulak, dil, cinsiyet uzuvları, eller ve ayakların güzel kullanılmasından söz eder. Son bölümünde kalbin iki yüzlülük ve kibir gibi kötülüklerden temizlenmesi konularını anlatır.
Miyarül İlim
Mihekkun Nazar
Mişkatü'l Envar - Nur Suresi 35. Ayet'in tefsiridir. İlahi nurların sırları hakkında yazılmış tasavvufi eserdir[14].
Tefsir'u Yakuti't Te'vil
Cevahir'ül Kur'an
El Basıt
El Vasit
Maksaadü'l–Esna fi Şerhi'l-Esmaü'l Hüsna
Makaasıd Maznun'ü Bih la Gayri Ehlih
El Veciz
Mizanü'l Amel
Faysal ül-tefrika beyne'l –İslam ve'z-zendeka
İlcam ül-avam an İlm-i Kelam
El Mustazhiri
Er-Redd ül-cemil Ala Sarih
Kitab ül-erbain
Minhac ül-abidin
Eyyühe'l Veled
Mükaşefetü'l-Kulub - 111 babtan oluşan tasavvufi eserdir.
Nasihatü'l Müluk
Ed-Dürc
Mafsalü'l Hilaf
Hüccetü'l Hak
el-İmla ala Müşkilati'l-İhya - İhyau 'ulumi'd-din'de anlaşılması zor olan noktaları aydınlatmak için yazdı.



Cemal Toktaş kimdir?

Cemal Toktaş (d. 14 Ocak 1983, İstanbul), Türk dizi ve sinema oyuncusu. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı mezunudur. Nergis Öztürk ile evlidir.

Haber ile daha fazlasına ulaşın:
Gündem
Daha fazla göster
 Reklam 

SON HABERLER

yukarı ok