"İsyan edip Beşiktaşlı oldum"

Sinema ve televizyon dünyasının ünlü ismi Melih Selçuk, nasıl Beşiktaşlı olduğunu ve futbola dair fikirlerini Futbol Extra'nın Nisan sayısına anlattı.

Haber; Sporx.com
Sporx'e ücretsiz abone ol,ilk bilen sen ol!
'İsyan edip Beşiktaşlı oldum'
Klavye okları ile sonraki ya da önceki habere geçebilirsiniz.
26 Nisan 2015 12:13
Son güncelleme 26 Nisan 2015 14:39
Bir Beşiktaşlı ile röportaja gidiyordum. Buluşma yerimiz Beşiktaş’tı ve yağmur yağıyordu. Yani anlayacağınız şartlar aramızda birkaç saatlik dolu dolu futbol ve Beşiktaş konuşmak için gayet uygundu. ‘Semte’ geldiğimde telefonlaştık ve buluştuk. Biraz ıslanarak da olsa ilerledik ve sıcak mekânımıza oturarak kahvelerimizi söyledik. Karşımda, 2008 yılında Semih Kaplanoğlu’nun Süt filmi ile kariyerine başlamış genç ve kendinden emin, birçok ödül sahibi, Venedik Film Festivalinin kırmızı halısında boy göstermiş Melih Selçuk vardı. Son filmi Adana İşi’nin çekimini yeni bitirmiş ve İstanbul’a dönmüştü. Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünü okurken okulda gördüğü bir ilanla başvurduğu ve başrole kabul edildiği Süt filmi onun kırılma noktası. Daha sonra başka filmler, diziler derken Mardin-Kızıltepe’de doğup büyüyen Melih Selçuk’un kariyeri, şimdilerde fanatik taraftarı olduğu Beşiktaş gibi hep yükseldi. E, bize de onunla futbolu ve ‘evladım gibi’ dediği Beşiktaş’ı konuşmaktan başka çare kalmadı.

Kahvelerimizden birer yudum aldık ve başladık.

RÖPORTAJ: Serkan AKKOYUN
Futbol Extra / Nisan 2015


Futbolla ilk tanışman nasıl oldu?

Futbolla ilk tanışmam oynayarak oldu. Çocukken kara lastikle futbol oynardım. Evin dibinde bir dere vardı, derenin ilerisinde de uçsuz bucaksız bir tarla... Şimdi tam hatırlamıyorum ama yılın belli dönemlerinde tarlada bir şeyler ekilmiyordu, mahsul yoktu. Çocuklar da girebiliyordu tarlaya, orada oynardık.

Taraftar olarak nasıldın?

Yıllarca fanatik bir taraftar olmadım. Küçükken Fenerbahçeliydim mesela ama şundan dolayı; ailenin tamamı Fenerbahçeliydi. Sadece ağabeyim Melik, Beşiktaşlıydı. Ona bakardım maç izlerken. Madida’yı hatırlıyorum mesela. Yıllarca bana sorduklarında ‘Fenerbahçeliydim’ derdim ama bir forma bile almışlığım yoktur. Sonra lisedeyken bir Beşiktaş – Fenerbahçe maçı vardı. Topluca izleniyordu. Ben de gayet nötr bir şekilde izliyorum. Maç ilerledikçe ben Beşiktaş gol kaçırdığında üzüldüğümü fark ettim. Kendi kendime ‘Ben Fenerbahçeliydim niye Beşiktaş gol kaçırınca üzülüyorum” demeye başladım. Maçın ardından da gidip Beşiktaş forması aldım.

Beşiktaşlı olmanda ağabeyin Melik’in ciddi bir etkisi var o zaman...

Kesinlikle var. Ağabeyim zaten herkes Fenerbahçeliyken Beşiktaşlı olarak bir isyanı temsil ediyordu. O yüzden bir sempatim de vardı o tarafa.

Sen Fenerbahçe’yi seçtin ama Beşiktaş seni seçti diyebilir miyiz?

Ben Fenerbahçe’yi seçmedim aslında, bana dikte ettiler. Sonra ben isyan edip Beşiktaşlı oldum.

Peki, Beşiktaşlılığı nasıl tanımlarsın?

Beşiktaşlılık insanın evladı olması gibi bir şey. Geçen sene dövme yaptırmaya karar verdim ve insanın hayatında değişmeyen ne vardır diye düşündüm. İnsan sevgili olur ayrılır, evlenir boşanır. Çocuğum olsa belki ama şu an o da olmadığı için Beşiktaş dedim ve gidip kartal dövmesi yaptırdım. Beşiktaş tam olarak böyle bir yerde duruyor benim için.

Bu sezonki Beşiktaş’ı nasıl yorumlarsın?

Şu an Beşiktaş’tan mutluyum. Dönem dönem inip çıkıyoruz ama çok fazla üzmüyor bizi. Yıllardır Beşiktaş’ın bu kadar düzenli, göze hoş gelen futbol oynamaya çalıştığını görmemiştim. Bilic geldikten sonra bu var. O yüzden de şampiyon olmasak da UEFA’yı almasak da bu adamın yaptığı bir başarıdır. Bu benim için yeterli.

Demba Ba için ne söylersin?

Bizim hep böyle bir siyahi oyuncumuz olmuştur. Madida, Amokachi, Nouma... Demba Ba’dan sonra da yenisi gelecek sanki, öyle bir beklenti oldu artık. Sempatik bir adam...

Senin için unutulmaz bir futbolcu var mı?

İlhan Mansız’ı çok severdim. Yırtıcı bir forvetti. Oyun tarzını çok severdim. Aslında 100. yıl dönemi genel olarak efsanevi şeyler oluyordu. Sergen’in tek başına Chelsea maçını alması mesela. Guinti vardı, Zago vardı...

Olay aslında biraz o 100. yılda saklı gibi. Şu ana benzetebilir miyiz?

Benziyor, evet. Zaten o yüzden Beşiktaşlılar mutlu. Röportaja taksiyle geldim, konu futboldan açıldı. Taksici ‘Hangi takımlısın?’ dedi, ‘Beşiktaş’ dedim. ‘Siz kazandınız değil mi kupa maçını (Belçika’da 2-1 kaybedilen Brugge maçı)’ diye sordu ben de ‘Hayır’ deyince adam ‘Ee niye herkes seviniyordu, keyfi yerindeydi herkesin’ diye cevap verdi. Böyle bir durum var. Yenilince çıldıran, çöken bir taraftar profilimiz de yok aslında.

Futbola bakışın nasıldır? Takımım kazansın da nasıl kazanırsa kazansın mı dersin yoksa Fair Play’den mi yanasın?

Fair Play’den yanayım. Genel olarak arkadaşlarımda da bu tavrı görüyorum. Haksız bir penaltı ile maçı kazandığımızda benim tanıdığım bütün Beşiktaşlılar ‘Hak etmedik’ dedi. Diğer takım taraftarlarında bunu pek göremiyorum. Ben açık açık ‘Bu maçı kazanmayı hak etmedik’ derim.

Taraftardan söz açılmışken. Melih Selçuk nasıl izler maçları?

Çok gerginimdir. Eğlenemiyorum, sonrasına bırakıyorum. Evde de olsam, tribünde de olsam, topluca bir yerde izliyor da olsam baya gergin izlerim. Herkes yorum yapar, bir şeyler söyler ama ben sadece susar izlerim. Belki arada ağzımdan küfür çıkar o kadar.

Unutamadığın bir tribün hatıran var mı?

Dört yıl önce yabancı birkaç arkadaşımı İnönü’ye götürmüştüm. Arkamızda da çok heyecanlı bir çocuk var, 7-8 yaşlarında. İlk defa gelmiş belli. Bir ara bizi duydu, İngilizce konuşuyorduk. Birden ‘Babaaaa’ diye babasına bağırdı. ‘Yabancılar bile Beşiktaş’ı tutuyor. Niye insanlar Galatasaray’ı Fenerbahçe’yi tutuyor o zaman?’ dedi. Çocuk kendince inanılmaz mantıklı bir soru sormuştu.

Türk futbolunu genel olarak nasıl değerlendirirsin?

Çok tozpembe görmüyorum. Şu anda Türkiye’de modern futbolu uygulamaya çalışan tek takım Beşiktaş. Hala birçok takım Valencia maçındaki Beşiktaş gibi oynuyor. Bizim takımların oynadığı futbol rakibi oynatmamaya, durdurmaya yönelik. O yüzden de çamur gibi bir maç ortaya çıkıyor. Alman futbolu bir değişim geçirdi. Bizde öyle bir şey olmadı hiç.

Birçok farklı takım taraftarının Beşiktaş’a sempatisi var. Bunu neye bağlıyorsun?

Beşiktaş’ın futbolun oyun olduğu bilincinde olmasına. Taraftarların salt kazanma duygusu ile hareket etmemesi de etkili. Takım yenildiğinde taraftar gülerek stattan çıkabilir. İşte bizim taksici amca kazandığımızı zannetmiş. Böyle bakınca Fair-Play önem kazanıyor. Bunun bir oyun olduğunu, oyunun içinde de güzellikleri göstermenin önemli olduğunu anlayınca bir sorun kalmaz.

Senin Beşiktaş dışında sempati duyduğun bir takım var mı?

Adana Demirspor’u severim. Son oynadığım filmde de Adana Demirsporlu birini oynuyorum ve atkısını da sürekli boynumda taşıyorum.



Şu stat mevzusundan bahsedelim biraz. İnönü’ye hasretsiniz...

Evsiziz yemin ederim ya... Allah razı olsun Konya, Başakşehir stadını açıyor. Harbiden çok kötü bir şey. İnsan özlüyor... İnşaatın yanından geçerken durup bakıyorum. ‘Şimdi bu tarafını yapmışlar’ filan diye takip ediyorum. Stat bitince çok mutlu olacağım galiba. Hayatımda bir sevgiliyi bu kadar beklemedim ama stadı bekliyorsun...

Biraz da senin alanına kayalım istiyorum. Futbolu bir sanat eserine benzetsen bu hangisi olurdu?

Filmler biter, filme benzetemem. Şarkıyı da biri çıkar kötü söyler o da olmaz. Ben biraz şiire benzetebilirim. Edgar Allen Poe’nun yazdığı bir şiir olabilir. Beşiktaş kanseri diye bir şey var ya ondan yola çıkarak, o adam karamsardır. Bütün şiirleri karamsar. Beşiktaş da biraz öyledir. İç burkan bir tarafı da var ama seviyorsun, evladın işte.

Beşiktaş’ın filmini çeksen peki, nasıl bir film çıkar ortaya?

Öncelikle bir aşk hikâyesi olur. Romantik komedi olmaz. Trajikomik bir şey olur. Beşiktaş’ın durumuna daha çok uyar.

Hiç futbolcu arkadaşın var mı?

Futbolcu arkadaşım yok ama olmasını isterdim. Beşiktaşlı futbolcularla arkadaş olmak isterdim. Futbolculuğu ile arkadaş olmak isterdim ama... Onların çılgın bir hayatı var. Herkes bizi öyle zanneder ama tam tersidir. Çoğu futbolcu ‘değişik’ diyebileceğim tarzda giyiniyor. Bu biraz eğitim, bir de çok para kazanmakla alakalı. Nasıl bir çevreden geliyorsanız, nasıl bir çevreniz varsa öyle bir insana dönüşüyorsunuz. Bizim öyle lüks arabalara bineyim, ilginç kıyafetler giyeyim derdimiz olmuyor. Olsa bile sektörün içinde tuhaf dururuz.

Senin hikâyene bakınca aslında sen de bir futbolcu gibi keşfedildin. Daha öğrenciyken çok önemli bir sinema filminde oynadın ve bir anda tüm gözler üzerine çevrildi. Oyuncuların keşfedilişini, futbolculara benzetebilir miyiz?

Tam olarak öyle aslında. Nasıl futbolda scoutlar çalışıyorsa bizde de menajerler festivalleri gezer, filmleri izler, notlar alır. Bir yapımcı ile görüşme yaptığında “Ben geçenlerde ilk filmini çekmiş bir oyuncu gördüm. Onu deneyelim” derler. No-name derler bu isimlere ve böyle keşfedilirler. Futbolcu keşfetmenin aynısı gibi. Yıllar boyu ufak tefek tiyatrolarda oynamış birisini bir gün bir yapımcı ya da menajer izler ve çok iyi bir rol verir, o adam inanılmaz farklı bir yere gelir. Aynısı futbolcularda da var
.


GÜNÜN İLGİ ÇEKEN VİDEOSU
Yasal Uyarı: Bu haber kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Tümü
 Reklam