Özür dilerim, size kaçırmayın diyen bendim. Ama maalesef bu gala “yalan” çıktı. Bizim beklentilerimizle takımların beklentisi ve teknik direktörlerin hesabı uyuşmuyor... Bu çok doğal bir durum. Biz iki takımın da hücum zenginlikleri sunmasını, biraz da sanatsal goller atmasını bekledik. Onlar, öncelikle “kontrol” futboluna yöneldiler. Erken bir golle geride kalmaktan çekindiler ve olağanüstü gayretle “savunmayı” tercih ettiler. İki takımın da zaman zaman hücuma yönelik pas zenginliğiyle oynadığını söyleyebiliriz. Ne var ki bu hücum arayışları, iki kaleciyi de ne korkuttu, ne de telaşlandırdı. Sadece ikinci yarıda Beşiktaş kalecisi Fabri, Volkan’a göre daha çok yoruldu.
İlk yarının son derbisine futbol kalitesi açısından bakacak olursak, hani bir deyim vardır, ‘Dağ fare doğurdu’ diye... Evet, iki takım da kaliteyi yükseltme adına pek varlık gösteremedi. Fenerbahçe, baskılı oyunu ve sertlik üzerine kurulu taktik anlayışını pozisyon üretimine bir türlü yansıtamadı. Haa diyeceksiniz, Beşiktaş ne yaptı? Kocaman hiçbir şey! Bırakın pozisyon bulmayı, rakip kaleye şut atamadan maçı bitirdi! Kartal’ın tek özelliği, panikten uzak, ‘sakin’ oyunu tercih etti, savunmasını sağlam tuttu. Güneş’in oyuncu hamleleri Kartal’ı biraz ayağa kaldırır gibi oldu, rakip kaleye yaptığı ofansif bindirmelerden yine pozisyon üretemedi, Volkan neredeyse grip olacaktı!
İbreyi Beşiktaş’a çevirelim... Alın size Kerim Frei! Sahada kaldığı süreçte ne yaptı Allahaşkına? Darıca’ya iki gol attı, 11’de yerini aldı. Kerim Frei, bize göre doksan dakikayı kaldıracak bir profil değildir. Darıca ile Fenerbahçe’yi aynı kantara koymanın doğruluğunu kim savunabilir? Beşiktaş’ın tek doğrusu takım savunmasını sıfır hatayla yapmasıydı. Fenerbahçe’nin duran toplarda etkili olduğunu cümle alem biliyor. Ne var ki, Kartal, rakibin bu özelliğine savunmada ‘duvar’ örerek, set çekti. Gökhan Gönül maç süresince müthiş bir baskı altında oynamasına karşın, bariz bir hata yapmadı, kulaklarını tribüne kapadı, oyuna konsantre oldu, sadece işine odaklandı. Ancaak Hasan Ali Kaldırım’ın tribünlerin gazına gelmesi ve sertliği tercih etmesini ona hiç yakıştıramadık! Gönül, senin meslektaşın, artı büyüğün, biraz saygı arkadaş!
Fenerbahçe ve Beşiktaş el ele Başakşehir’i şampiyon yapmak için sözleşti mi yoksa! Fenerbahçe sanki kazanmak için başladı maça, Beşiktaş kesinkes beraberliğe razı... Aslında Beşiktaş’ı beraberliğe razı oynatan Fenerbahçe’nin baskısı, sertliği ve ikili mücadelelerde başarılı olmasıydı. Takımın boyunu kısa tutan, her bölgede baskı yapan Fenerbahçe, Alper Atiba’nın bağlantılarını kestiği için orta saha üstünlüğünü de ele geçirdi maç başladıktan onbeş dakika sonra.
Top kapmada rekor kırdı. Beşiktaş kenar adamlarının yerlerine çakılı kalmasını sağladı. Beşiktaş’ın kupa kahramanı Kerim istekli olsa da kaleye bile yaklaşamadı, futbol ustası Quaresma koskoca devrede bir tane isabetsiz orta yapabildi sağdan. Gökhan’ı ise Fenerbahçe seyircisi tutmuştu zaten.
Aboubakar girdikten sonra Oğuzhan markajdan kurtuldu ve Beşiktaş’ın hiç kalmayan pas trafiğine biraz can verdi.
Sadece golsüz değil pozisyonsuz dakikalar uzadıkça Advocaat çareler aramaya başladı. 76. dakikada atıl durumdaki Sow ile Lens’i değiştirdi. Artık Alper ve Volkan’ın savunma arkası koşuları gerekiyordu Fenerbahçe’ye beklediği gol için. Lakin Beşiktaş izin vermedi. Maçın sonu yaklaşırken Necip ve Olcay’ı alan Güneş adeta skorun değişmeyeceğini ilan etti. Şimdi dursun bu mesele sonra ilgileniriz derler ya; Fenerbahçe ve Beşiktaş aynen öyle yaptı şampiyonluk yarışı hakkında.
Fenerbahçe çok yanar bu maça, Beşiktaş minnetle anar.
Öncelikle beklenildiği gibi bir derbi olmadığını söyleyebilirim. Pozisyonu çok daha bol gollü bir maç bekliyordum. Fakat, gündüz oynanan Başakşehir maçının berabere bitmesi, Beşiktaş'ın da kazanmaktan çok kaybetmemeyi tercih etmesi ortaya kısır bir derbi çıkardı. Son haftalardaki formda hücum oyuncuları da çok etkili olmasını beklediğimiz Fenerbahçe de özellikle Sow, Aatif ve ikinci yarıda oyuna giren Volkan Şen'in etkisiz kalması yüzünden Fenerbahçe istediği golü bir türlü bulamadı. Tıpkı Galatasaray maçı gibi. Bu maçta da Fenerbahçe rakibine bir tek gol şansı tanımadı. Takım savunması, zaten Fenerbahçe'nin en büyük silahı. Ama bu maçta hücumda etkisiz kalmaları bu sonucu doğurdu..
Derbide iki teknik direktör de eminim ki bu gece çok mutludurlar. Çünkü maçın başlama düdüğüyle birlikte iki takım da birbirini bekledi. Advocaat, aynı düşünce ve tarz içersinde olan Şenol Güneş'in 1 puana razı olacağını çok fazla düşünmedi ki maçta tek bir pozisyon bile yoktu. Heyecansız bir 90 dakika izletti iki teknik adam da. Maçın hiçbir dakikasını yorumlayamıyorum. Çünkü maç 'al gülüm ver gülümle' geçti. İkinci bölgede yani orta alanda top gidip geliyordu.
Mücadele kalitesi bile yoktu sahada. Daha sonra maçın ilerleyen dakikalarında yapılan hamleler, beraberliği kaybetmemek adınaydı. Hal böyle olunca da maç 0-0'lık skorla bitti..
Maçta korner bile fazla yoktu. Bu 1 puan belki Beşiktaş adına sevindirici olabilir. Deplasmandan alınan 1 puan iyi. Sahanın en iyi oyuncusu Fabri idi. Ama Türk futbolu adına iki hafta önceki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden daha kötü bir derbiydi. Maçın hiçbir bölümünde gol atmaya yönelecek bir hamleyi neden yapmadı iki hoca? Beşiktaş'ı anlarım ama Advocaat niye sabretti! Bu kadar korkak ve ürkek oynatmasını anlamadım. Maçın son anlarında uzun topa döndü. Fernandao'yu oyuna alabilirdi. Ama almadı. Fenerbahçe adına kayıp bir maç diyebiliriz. Çünkü puan olarak daha gerideler... Özetle dün gece kötü bir derbi izledik. İki takım da 'Ne şişyansın ne de kebap' anlayışındaydı. Böyle olunca da ortaya çok kötü bir görüntü çıktı. Umarım ilerleyen haftalarda daha iyi futbol izlettirirler..
Fenerbahçe adına gecenin zengin yanı mücadelesi, yoksul yanı puandı. İçi yenilmezlik dolu 11 yıllık sürahi dün gece de kırılmadı ama. Kendilerini beraberliğe kilitleyen Beşiktaş adına kazanç sayılan 1 puanın, Fenerbahçe adına hüzün tahsilatı olduğu gerçektir. Çünkü 3 puanı isteyen, pozisyon zenginliğine soyunan Fenerbahçe'ydi. Beşiktaş takımına 89'ncu dakikaya kadar, "Aranızda gol atmayı düşünen biri var mı?" diye sorsalar, parmak kaldıran olmazdı eminim..
İkinci yarıda değişikliklerin getirdiği hareketlenmeyle, beklenen golün gelmesi arasında harcanan pozisyonları ve geçen zamanı izledik. Van Persie'nin kaçak oyununu, Oğuzhan ve Quaresma'nın hayalet halini. Ve sahadaki berbat hakemi.
İki takımın da hakemden şikayet etmeye hakkı var. Tosic'e gösterilmeyen kırmızı kartın, Hüseyin Göcek'in korkak hakem modasına uymasıyla yakın ilişkisi var..
Çok uzun yıllardır, bizim oyunculuk yıllarımızdan önce de sonra da manşetler şöyle yazardı: Dağ fare doğurdu. Maça bakıyoruz, Volkan yere yatmadı. Fenerbahçe'nin 1'i net, 2 pozisyonu var, Beşiktaş'ın hiç yok. 87'ye kadar Fenerbahçe ağırlıklı bir oyun vardı. Fenerbahçe'ye beraberlik yetmez diyorduk maç öncesi. Diğer tarafta Beşiktaş, "Ben buradan 3 alırsam süper, berabere biterse iyi" diye düşünerek oynadı. Bu da 87 dakika boyunca Beşiktaş'ın oyun anlayışını gösteriyor. Karşıda sert bir orta saha, dev gibi iki stoper... Beşiktaş'ı en az 5-6 pozisyonla değerlendirirdik. 'Beşiktaş'ın ölüsü puanı aldı' diyebiliriz. Galatasaraylılar da Florya'da izlerken "Oh mis gibi berabere bitiyor" demiştir.
Beşiktaş'ın mücadelesine saygı duyacağız. Oyununa asla söyleyemem, Beşiktaş bu değil ama ciddi bir mazeretleri var. Aboubakar'ın hastalığı, Talisca ve Caner'in sakatlığı, Kerim'in uzun süredir oynamaması... Çok şey sayılabilir ama en önemlisi Dinamo Kiev maçı var. Fenerbahçe Galatasaray'ı nasıl yenmişti? Van Persie çat diye vurdu, golü attı. Yani bireysel beceri... Bu kadro yapılarıyla, bu orta saha yapılarıyla bu kadar olur. İlla bir galip çıksa Fenerbahçe olurdu çünkü şu andaki puan tablosu maçın gidişatına etki etti. Fenerbahçe, Galatasaray'ı korkunç mücadele ederek yendi, iyi oynayarak değil...
Bir daha asla böyle bir Beşiktaş yakalayamazlar. 4 puan fark var ya, bilinçaltına yerleşiyor. Kiev maçı da bilinçaltında... Beşiktaş takımında Oğuzhan kayboldu, Tolgay yetenekli, kayboldu. Tosic ve Marcelo ise rahat savunma yaptılar. O güven, hiç maç kaybetmemelerinin etkisi... 55'ten sonra stattakiler dahil herkes uyudu. Bir ara maç resmen öylesine oynanıyor gibiydi. Fenerbahçe'de mutlaka öndeki iki oyuncunun çok iyi oynaması lazım. Advocaat soyunma odasında orta sahaları tebrik etmiştir, Kjaer'i ve Şener'e de aferin demiştir. Sonuç ne, 0-0. Fenerbahçe'nin öndeki oyuncuları iyi olmak zorunda gol bulmak zorunda. İnceci bir orta saha olarak Alper'i göremeyiz. Tempolu bir orta saha oyuncusu Alper... Kaliteli bir ayak lazım orada. Realist bakarsak ise Beşiktaş için çok önemli bir artıdır. Son olarak Gökhan Gönül'e değinelim. Bek oyuncularının kaderidir de taç atışları. Hem önde hem arkada bekler kullanır taçları, bu sebeple tepki görmesi için fırsat oldu. Gökhan da tepkilere hiç uymadı, işini yapmaya çalıştı.
Gökhan Gönül'ün 11'de çıkarma kararı da çok yerindeydi. Tribünlerin küfür ve maç boyu ıslıklarına rağmen hatasız oynadı. Beşiktaş'ın Fenerbahçe ile oynadığı derbiler yıllardır futbol kalitesi olarak zihinlerimizde güzel izler bıraktı. Ancak dün geceki derbi futbol beklentilerimizin gerisinde kaldı. Bunun birinci nedeni, her iki takımın da kendi oyunundan önce rakibi bozan baskı ve hamlelerini ön planda tutmamalı. Saha ve seyirci avantajına rağmen F.Bahçe'de 10 numaralı mevkide konuşlandırılmış Alper'in birinci görevi Van Persie'ye, Sow'a gol artırmaktan ziyade Atiba'ya baskı kurup Beşiktaş'ın oyun ve pas başlangıcını kesmekti. İşin doğrusu Alper bu görevini çok iyi yaptı. Atiba baskı yiyince Oğuzhan'ın da verimi düştü. Ancak Sow ve Persie yeteri kadar beslenemedikleri için oyundan düştü. Yan toplar ve kanat bindirmeleri galibiyete ihtiyacı olan F.Bahçe'ye yetmedi. Advocaat'ın bu hamlesi kadar Şenol Güneş'in tercihi de özellikle ilk yarı defans güvenliğini elden bırakmadan hızlı oyuncularla sonuca gitmekti. Kerim'in oynatılma planı buydu.