Trabzonspor’a başkan olma düşünceniz sonrası ailenizden nasıl bir reaksiyon aldınız?
"Ailem ilk başta hoş karşılamadı. Çok yorulacağımı, çok zamanımı alacağını söylediler. Bir de şöyle bir gerçek var; sizden sürekli başarı isteniyor. Bu sene şampiyon yaptınız diyelim, seneye ikinci olursanız sizi yerden yere vuruyorlar. Şu anda bile bize bunu yapıyorlar. Ki, ben göreve gelirken, ‘Sürdürülebilir sportif başarı ve ekonomik yapı için 3-4 seneye ihtiyacımız var’ diye genel kurulda açık net olarak söylememe rağmen. Ne kadar başarılı olursanız olun, o başarıyı sürekli olarak üst noktaya taşımadığınız sürece her zaman eleştirilirsiniz. Türkiye’de alkışlarla gelip teneke ile uğurlanan başkanların hiçte sayısı az değil. Türk futbolunun son 10-15 yılındaki 10 başkanın 8’i bu şekilde gitti. Bazen de sürdürebildiğiniz yerde dahi insanlar sizin yüzünü görmekten ve isminizi duymaktan da bıkıyorlar. Bir kulüpte 10-20 sene başkanlık yapmak kolay değil. Sanıyorum rahmetli Süleyman Seba ve Aziz Yıldırım’ın yaşadıklarını kast ediyorsunuz? Seba’nın gidiş şeklini gördüğünüz bir yerde, bizim fazla bir beklenti içinde olmamız doğru bir bakış açısı olmaz. Seba’nın sonundan farklı olmayız. Ama bunu bile bile işin doğrusunu yapmaktan imtina etmememiz lazım. Asıl önemli olan bu."
Trabzonspor’un bu sezon elde ettiği başarıyla, ‘Trabzon yabancı futbolcuların yaşayabileceği bir şehir değil’ algısının yersiz olduğunun kanıtlandığını düşünüyorum. Katılır mısınız?
"Mesela Jose Sosa... Bayern Münih, Atletico Madrid ve Milan geçmişi olan bir futbolcu. Üç senedir bu takımda oynuyor, bu şehirde yaşıyor ve kulüple ilgili ileriye dönük hesaplar yapıyorsa demek ki, Trabzon’da ve Trabzonspor’da sorun yok. Sıkıntıların nedeni çok farklı. Kulübü futbolun gerçekleri doğrultusunda yönetirsek, bu söylenen şeyin gerçekleri yansıtmadığı ortaya çıkar. Ben hep şunu söylerim; bizler, bir kulüp başkanı ve yönetim kurulunun yapması gereken şeyleri yapıyoruz. Bunu yapabilecek bilgi ve tecrübeye de sahibiz. Mesela başkan yardımcımız Ertuğrul Doğan kulüp için gerçekten bir şans. Parayı çok iyi yönetiyor. Asbaşkanımız, genel sekreterimiz aynı şekilde. Yüzde 90’ı bu işe yatkın, hiçbir beklentisi olmayan arkadaşlardan kurulu bir yönetim olunca işler de yolunda gidiyor."
İş adamı kimliğinizin yanı sıra 2001’den bu yana Golf Federasyonu Başkanlığı ve Trabzonspor Başkanlığı görevlerini yürütüyorsunuz; bunca yükün altından nasıl kalkıyorsunuz?
"Ben hep sporla iç içe yaşamış bir insanım. Sporu çok seviyorum ve sürekli olarak yapıyorum. Trabzonspor’u da çok seviyorum. Sporda yöneticilik yaptığım zaman gerçekten inanılmaz ölçüde keyif alıyorum. Evet, zaman geliyor haftalarca günde 2-3 saat uykuyla idare ettiğimiz dönemler oluyor ama benim çok çalışmakla ilgili şikayetim yok."
Ünal Karaman’ın ayrılmasından sonra Hüseyin Çimşir’i getirdiniz. Çimşir dışında B planınız var mıydı?
"Ünal hoca o kadar ani ayrıldı ki, plan olması mümkün değildi. Kritik bir süreçti, o sırada bir arayışın içine giremezdik. Hüseyin Çimşir’i seçerken şuna dikkat ettik; kurduğumuz yapının sağlam olması gerekiyordu. Baklanın birisi koptuğu zaman dişlinin dönmeye devam etmesi lazım. Şu an Trabzon’un sportif tarafına baktığınız zaman kişiye bağımlılıktan uzak bir yapıya sahip olduğunu görürsünüz."
Nwakaeme’ye sezon başında Çin’den ciddi bir teklif geldiğini biliyoruz. Buna rağmen oyuncuyu takımda nasıl tuttunuz?
"Menajerlerinin onu Çin’e gönderme düşüncesi vardı. Ciddi bir bonservis parası karşılığında gönderebilirdik de ama bunu yapmadık. Teklif ne kadardı? Bonservis için 6 milyon Euro teklif ettiler, kabul etmedik. Oyuncunun maaşında kulübün imkanları doğrultusunda iyileştirme yaptık ve kalmasını sağladık."
Sturridge mi yoksa Obi Mikel’in mi ayrılmaları sizi daha çok üzdü?
"Trabzonspor’da her oyuncunun ayrılışı beni üzer. Ben Obi Mikel’in devam etmesini isterdim, Sturridge’den de farklı bir performans beklerdim. Sturridge’in ayrılmasından ziyade beklediğimiz performansı ortaya koyamaması beni üzdü. Ortama da pek ayak uyduramadı."
Transferdeki başarınızın sırrı nedir?
"Trabzon’da transfer bütün birimlerin ortak çalışması ile yürüyor. Biz transferde İngiltere’yi takip ediyoruz. Premier Lig’den düşen takımlar çok ciddi gelir kaybına uğradıkları için, yüksek para ödedikleri oyuncuları kiralayıp maaşlarından kurtulmak istiyorlar. Bu da bizim gibi kulüpler için avantaj. Ücretin bir bölümünü onlar karşılıyor. Ekuban’da böyle oldu. İlk kiraladığımızda 700 bin Euro’nun yarısını Leeds United verdi."